ATOM
Atomların
varlığı varsayımı gerçekten çok eskilere dayanır."Maddeyi durmadan
bölersek, bu işin sonunda nereye varılır?" sorusuna bir cevap getirmek
çabasıyla üretilmiş varsayımlardan biridir bu.Yüzyıllar boyunca pek
çok düşünür ve bilim adamı tarafından basit, ama olgunlaşmamış
kuramlar önerilmiştir.Ama sorun oldukça karmaşıktı, ancak yavaş yavaş
ve giderek aydınlanabildi.
Kısası, deneyler ve aklı yürütmeyle şu sonuca varıldı:Dünya üzerinde
egemen olan koşullar altında cisimlerin büyük çoğunluğu, görece
kararlı moleküllerden oluşur;hidrojenden uranyuma, kütleleri 1’den
240’a kadar değişen yüz kadar farklı atom vardır.En azından iki atomun
(benzer veya farklı) aralarında bağ kurabilme yatkınlığı sayesinde
birleşmesi, moleküllerin ve kristallerin olağanüstü çeşitliliğini
doğurur.
Moleküllerin bileşimi
ve tepkimelerin incelenmesi, kimyanın konusuna girer.100 kadar farklı
atom bile (bunların varlıkları ancak 1900’lü yılların sonlarında kabul
edilmiştir) göze çok görünmektedir.Atomların, yapı değiştirmesine
dayalı olarak ortaya çıkan radyoaktifliğin incelenmesi ve
ısıtıldıklarında ışık yayma özelliklerinin ortaya çıkarılması,
atomların da en basit ve en temel cisimler olmadığını ortaya
koymuştur.Bunların içinde, hepsi birbirinin aynı ve negatif elektrik
yükü taşıyan hafif parçacıklar olan elektronlar ile, çok daha ağır ve
pozitif yüklü bir çekirdek yer almaktadır.Her çekirdek tipi bir
elemente özgüdür ve atom kütlesinin nerdeyse tümünü içerir
1911’de Rutherfod’un
gerçekleştirdiği bir deney, birçok başka fizik deneyine model
olmuştur.Bu deney, ağır çekirdeğin atom içinde işgal ettiği hacmin,
çekirdeğin elektriksel çekim kuvveti altında sürekli olarak hareket
eden hafif elektronların kapladığı hacimden çok daha küçük olduğunu
göstermiştir.O zamandan beri atomlar,merkezdeki bir çekirdek
çevresinde dolanan elektronlardan oluşan çok küçük Güneş sistemleri
olarak kabul edilir olmuştur.
Elektronlarla çekirdek
arasında sürekli etkiyen bir çekim kuvvetinin mevcudiyetine karşılık,
neden elektronların çekirdeğe yapışmadığını açıklamaya yönelik çabalar
sonucunda Bohr atomu modeli ortaya çıktı.Bu modelde ve gezegenlerde
olduğunun tersine, elektronların ancak bazı özel yörüngeleri işgal
edebileceği kabul edilmek zorunda kalındı.Bu durum nedeniyle
geliştirilmiş olan kuvantum fiziği, atom ve çekirdek ölçeğindeki
olaylarla parçacıklar fiziğinde geçerli olan çok daha küçük
ölçeklerdeki olayları tanımlamakta yararlanılan kavramsal çerçeveyi
sağlar.
En güçlü mikroskopların
bile göremeyeceği kadar küçük bir alanda dönüp-duran onlarca elektron,
atomun içinde çok karışık bir trafik yaratır. Burada dikkat çeken en
önemli nokta, çekirdeği elektrik yükünden oluşan bir zırh gibi kuşatan
bu elektronların atomun içinde en ufak bir kazaya yol açmamalarıdır.
Üstelik atomun içinde yaşanacak en ufak bir kaza atom için felaket
olabilir. Ama böyle bir kaza asla gerçekleşmez; tüm işleyiş mükemmel
bir düzen ve kusursuz bir sistem içinde devam eder. Çekirdeğin
çevresinde saniyede 1.000 km. gibi akıl almaz bir hızla hiç durmadan
dönen elektronlar, birbirleriyle bir kez bile çarpışmazlar.
ÇEKİRDEK:
Çok küçük bir hacim
içindeki çekirdek, atomun A kütlesinin büyük kısmını oluşturur ve bu
çekirdeğin Z elektrik yükü, elektronların sayısı Z’yi, yani atomun
kimyasal türünü belirler.1920 yılına kadar bilinen yegane parçacıklar,
proton ve elektron olduğu için, çekirdeğin A sayıda protondan
oluştuğunu, bunlardan bazılarının elektronlar tarafından (çevredeki
dış elektronlardan farklı olan elektronlar) nötrleştirildiğini öne
sürmek doğaldı, ama bu elektronların çekirdek içinde nasıl
saklandıklarını anlamak da hayli zordu.Rutherford nötr parçacıklar
(nötronlar) önermişti, bunların kütlesi protonun kütlesine yakın
olmalıydı;ancak 1932 yılında Chadwick, nötronu tam anlamıyla
kanıtladı:çekirdek içinde elektron yoktu.
Çekirdeklerle elektronlar
arasında var olan elektriksel kuvvetleri açıklamak için tasarlanan
kuvantum elektrodinamiği, bu kuvvetlerin fotonların alışverişiyle,
yani sıfır kütleli elektromanyetik dalgalar olan ışık parçacıklarının
değişimiyle aktarıldığını ortaya koyuyordu.
Bu kuramdan yararlanan ve
çekirdeklerin çok küçük boyutlu parçacıklar olmasını hesaba katan
Yukava, nükleonlar arasında gerçekleşen haberci bir parçacık, yani
mezon alışverişi sonucunda, kısa mesafelerde etkiyen güçlü bir
kuvvetin (veya etkileşimin) ortaya çıktığını öne sürdü ve mezonun
kütlesini hesapladı.Bugün pion denen bu mezon, 1947 yılında kozmik
ışın etkileşimi sırasında tanındı.Bu buluş çekirdeğin "mezon" kuramını
doğruluyordu.
Ama bu kuram,
çekirdeklerin bütün özelliklerinin tanımlanması için yeterli
değildi:mesela biçim, kararlılık koşulları, çarpışmalar vb. gibi
özellikler.Bütün bu sorular, her zaman çok canlı bir bilim dalı olan
çekirdek fiziğinin (nükleer fizik) konusunu oluşturmaktadır.
TEMEL PARÇACIKLAR
Elektron:
Gerek
Dalton’un gerekse yunanlıların kuramlarında atom,maddenin en küçük
taneciği olarak kabul edilmişti.19.yüzyılın sonlarına doğru atomun
kendisinin de daha küçük taneciklerden oluştuğu düşünülmeye
başlandı.Atom hakkındaki düşüncelerde meydana gelen bu değişikliğe
elektrikle yapılan deneyler neden oldu.
1807-1808 yıllarında ünlü
İngiliz kimyacısı Humphry Davy bileşikleri ayrıştırmak için elektrik
kullanarak beş element (potasyum,sodyum,kalsiyum,stronsiyum ve baryum)
buldu.Bu çalışmalarına dayanarak Davy , bilesiklerde elementlerin
elektriksel nitelikli çekim kuvvetleriyle bir arada tutulduklarını
önerdi.
Vakumdan
elektrik akımının geçirildiği deneyler 1859 da Julius Plücker katod
ışınlarını bulmasına yol açtı.Katot ışnları elde etmek için havası
iyice boşaltılmış bir cam tüpün uçlarına iki elektrod yerleştrilir.Bu
elektrodlara yüksek gerilim uygulandığında katot adı verilen negatif
elektroddan ışınlar çıkar.Bu ışınlar negatif yüklüdür doğrusal yol
izler ve katodun karşısındaki tüp çeperlerinin ışık saçmasına sebep
olur. 19.yüzyılın son yıllarında katot ışınları ayrıntılı olarak
incelendi.Birçok bilim adamının deneyleri sonucunda katot ışınlarının
hızla hareket eden eksi yüklü parçacıklar olduğu ortaya çıktı ve bu
parçacıklar daha sonra Stoney’in önerdiği gibi elektron adı verildi.
Katottan
çıkan elektronlar katot için hangi metal kullanılırsa kullanılsın
aynı özelliktedir.Zıt yükler birbirini çektiğinden katot ışınlarını
oluşturan elektron hüzmeleri yolları üzerinde üstte ve altta bulunan
zıt yüklü iki levha arasından geçerken pozitif yüklüsüne doğru
çekilirler.Demek ki bir elektrik alanı içinde katot ışınları normal
doğrusal yollarından saparlar.Bu sapmanın açısı :
1.
Tanecik yükü ile doğru orantılıdır.Yükü büyük olan tanecik az yük
taşıyan tanecikten daha çok sapar.
2.
Tanecik kütlesi ile ters orantılıdır.Kütlesi büyük olan tanecik küçük
olandan daha az sapar.
Bundan dolayı yükün kütleye oranı
bir elektrik alanı içinde elektronların doğrusal yoldan ne kadar
sapacağını belirler.elektronlar magnetik bir alan içinde de sapma
gösterirler.Fakat bu durumda sapma uygulanan magnetik alana dik
yöndedir.
Katot ışınlarının elektrik ve
magnetik alanlar içindeki sapmalarını inceleyen Joseph T. Thomson ,
1897’de elektron için değerini saptadı bu değer:
E/M=-1,7588.10
üzeri sekiz coul /g dır.
Coul uluslar arası sistemde
elektrik yükü birimidir.Bir kulon bir amperlik akım tarafından
iletkenin belirli bir noktasından bir saniyede taşınan yük miktarıdır.
Elektron yükünün duyar olarak
ölçümü ilk defa Robert A. Milikan tarafından 1909 da yapıldı.Milikan’ın
deneyinde x-ışınları etkisi ile havayı oluşturan moleküllerden
elektronlar koparılır.Çok küçük yağ damlacıkları da bu elektronları
alıp elektrik yükleri ile yüklenirler.Bu yağ damlacıkları iki yatay
levha arasından geçirilirler.Yağ damlacıklarının düşüş hızları
ölçülerek kütleleri hesaplanır.
Yatay levhalara elektrik akımı
uygulandığında negatif yüklü damlacık pozitif yüklü levhaya doğru
çekileceğinden damlacığın düşüş hızı değişir.bu koşullar altında düşüş
hızı ölçülerek damlacığın yükü hesaplanabilir.Belli bir damlacık bir
veya daha çok sayıda elektron alabileceğinden bu yöntemle hesaplanan
yükler daima birbirinin aynı değildir.Fakat bu yükler hep belli bir
yük değerinin katları olduğundan bu yük değeri bir elektronun yükü
kabul edilir.
Proton:
Nötral bir atom veya molekülden bir veya daha çok elektron
koparıldığında geriye kalan tanecik koparılan elektronların tolam eski
yüküne eşit miktarda artı yük kazanır.Bir neon atomundan bir elektron
koparıldığında geriye kalan tanecik koparılan elektronların toplam
eksi yüküne eşit miktarda artı yük kazanır.Bir neon atomundan bir
elektron koparıldığında bir Ne(+) iyonu oluşur.Bir elektriksel deşarj
tüpünde katot ışınları tüpün içinde bulunan gaz atomlarından ve
moleküllerinden elektronların çıkmasına sebep oldukları zaman , bu tür
artı yüklü tanecikler oluşur.Bu artı yüklü iyonlar eksi yüklü
elektroda doğru hareket ederler.Eğer katot delikli bir levhadan
yapılmışsa artı yüklü iyonlar bu deliklerden geçerler.Katot
ışınlarının elektronları ise ters yönde hareket ederler.
Pozitif ışınlar adı verilen bu artı yüklü iyon demetleri ilk defa 1886
da Eugen Goldstein tarafından bulundu.Pozitif ışınların elektrik ve
magnetik alanların etkisinde sapmaları ise 1898 de Wilhelm Wien ve
1906 da J.J. Thomson tarafından incelendi.Artı yüklü iyonlar için e/m
değerlerinin saptanmasına , katot ışınlarının incelenmesinde
kullanılan yöntemin hemen hemen aynısı kullanıldı.Deşarj tüpünde
değişik gazlar kullanıldığı zaman değişik tür artı yüklü iyonlar
oluşur.
Proton adı verilen bu tanecikler bütün atomların bir
bileşenidir.Protonun yüklü elektronun yüküne eşit fakat ters
işaretlidir.
Bu yüke yük birimi denir.Proton artı bir elektrik yük birimine ,
elektron ise eksi bir elektrik yük birimine sahiptir.(Protonun kütlesi
elektronun kütlesinin 1836 katıdır).
Nötron:
Atomlar elektrik yükü bakımından nötral olduklarından bir atomun
içerdiği proton sayısı elektron sayısına eşit olmalıdır.Atomun toplam
kütlesini açıklayabilmek için 1920 de Ernest Rutherford atomda yüksüz
bir taneciğin var olduğunu savundu.Bu tanecik yüksüz olduğundan onu
incelemek ve tanımlamak zordu.Fakat 1932 de James Chadwick nötronun
varlığını kanıtlayan çalışmalarını sonuçlarını yayınladı.Chadwick ,
nötronların oluştuğu bazı nükleer tepkimelerin verilerinden nötronun
kütlesini hesaplayabildi.Bu tepkimelerde kullanılan ve oluşan bütün
taneciklerin kütlelerini ve enerjilerini göz önüne alarak Chadwick
nötronun kütlesini hesapladı.Bu kütle protonun kütlesinden biraz daha
büyüktü.
Günümüzde daha birçok atom altı tanecik bulunmuştur.Fakat bu
taneciklerin atom yapısı ile olan ilişkisi çok iyi
bilinmemektedir.Kimyasal çalışmalar için atomun yapısı elektron ,
proton ve nötronun varlığına dayanarak yeterince açıklığa
kavuşturulmuştur.
İZOTOPLAR
Belli bir elementin bütün elementlerinin atom numarası aynıdır.Fakat
bazı elementler kütle numarası bakımından farklılık gösteren çeşitli
tipte atomlardan oluşmuştur.Aynı atom numarasına fakat farklı kütle
numarasına fakat farklı kütle numarasına sahip atomlara izotop atomlar
adı verilir.
Görüldüğü gibi izotoplar çekirdeklerindeki nötron sayısı bakımından
farklıdırlar;bu da doğal olarak atom kütlelerinin farklı olduğu
anlamına gelir.Bir atomun kimyasal özellikleri ilke olarak atom
numarası ile belirtilen proton ve elektron sayısına bağlıdır.Bundan
dolayı bir elementin izotopları birbiri ile hemen hemen aynı olan
kimyasal özelliklere sahiptir.Bazı elementler doğada tek bir izotop
halinde bulunurlar.Fakat çoğu elementlerin birden çok izotopu
vardır.Örnek olarak kalayın 10 doğal izotopu vardır.
Kütle spektrometresi bir elementte kaç izotop bulunduğunu , her
izotopun tam olarak kütlesini ve bağıl miktarını saptamak için
kullanılır.Buharlaştırılmış madde , elektronlarla bombardıman edilerek
artı yüklü iyonlar oluşturulur.Bu iyonlar eksi yüklü bir levhaya doğru
çekilerek bu levha üzerinde bulunan dar bir aralıktan hızla
geçirilirler.
İyot demeti bundan sonra magnetik bir alan içinden geçirilir.yüklü
tanecikler magnetik bir alan içinde dairesel bir yörünge
izlerler.Taneciğin yükü arttıkça doğrusal yörüngesinden sapma da
artar.Bu nedenle , magnetik bir alanda artı yüklü bir iyonun izlediği
dairesel yörüngenin yarıçapı o iyonun e/m değerine bağlıdır.
Değişik e/m değerine
sahip iyonların bu son aralıktan geçmesi ise magnetik alan şiddeti
veya iyonları hızlandırmak için kullanılan voltaj ayarlanarak
sağlanır.Böylece aygıttaki farklı iyon türlerinden her biri bu
aralıktan ayrı ayrı geçirilirler.Detektör her farklı iyon demetinin
şiddetini ölçer ; bu iyon şiddeti örnekte bulunan izotopların bağıl
miktarına bağlıdır.
BAZI ATOM PARÇACIKLARI:
Banyonlar:Üç kuvarktan oluşan
kadronlar.
Bozonlar:Temel fiziksel kuvvetleri
taşıyan parçacıklar.
Elektronlar:En hafif leptonlar.Elektrik
yükleri –1’dir.Elektriksel ve kimyasal tepkimelerde önemli roller
üstlenirler.
Fermiyonlar:Spin değeri 1/2, 2/3 gibi
buçuklu olan tüm parçacıklar.Peptonlar ve banyonlar birer fermiyondur.
Fotonlar:Elektromagnetik kuvveti
taşıyan bononlar.Işığı oluşturan parçacıklar fotonlardır.
Glüonlar:Kuvarklar arasındaki
kuvvetli etkileşimi taşıyan bozonlar.
Gravitonlar:Kütle çekimi kuvvetini
taşıdığı varsayılan bononlar.Gravitonlar gerçekte henüz
gözlemlenememiştir.
Hadronlar:Kuvarklardan oluşan tüm
parçacıklar.
Kuvarklar:Nötronları ve protonları
oluşturan parçacıklar.Kuvarsların koku alarak adlandırılan altı türü
vardır:Yukarı,aşağı,büyülü,acayip,üst ve alt.
Leptonlar:Çekirdeğin dışında yer alan
parçacıklar.Altı tür lepton vardır:Elektron,mü on,tau ve bunların
nötrinoları.
Mezonlar:Bir kuvark ile bunun karşıt
kuvarkından oluşan hadronlar.
Müonlar:Elektrondan biraz daha ağır
leptonlar.Evrenin oluşumunun ilk anlarında var olan bu parçacıklar
bugün ancak parçacık hızlandırıcılarında üretilmekte ve ender olarak
kozmik ışınlarda bulunmaktadır.
Nötrinolar:Elektrik yükü ve
gözlemlenebilir bir kütlesi olmayan parçacıklar.
Nötronlar:Protonlarla birlikte atom
çekirdeğini oluşturan yüksüz temel parçacıklardır.
Protonlar:Nötronlarla birlikte atom
çekirdeğini oluşturan artı yüklü temel parçacıklar.
Taular:En ağır leptonlar.Evrenin
oluşumunun ilk anlarında var olan bu parçacıklar bugün ancak parçacık
hızlandırıcılarında üretilmekte ve ender olarak kozmik ışınlarda
bulunmaktadır.
Taşıyıcı mezonlar:(W ,W ve Z
bozonları olarak da adlandırılır).Bazı radyoaktif bozunum türlerine
neden olan zayıf etkileşimleri taşıyan bozonlar.
KUVARKLAR,LEPTONLAR,BOZONLAR
1960’larda sürdürülen
yoğun araştırmalar sonucunda bu temel parçacıkların, kuvark denen daha
da temel birimlerden oluştuğu anlaşıldı.1980’lerin ortalarında da
maddenin temel bileşenlerinin, atom çekirdeğini bir arada tutan
kuvvetli etkileşimden etkilenen kuvarklar ile kuvvetli etkileşime
girmeyen leptonlar olduğu sonucuna ulaşıldı.Kuvarklar kesirli elektrik
yüküne sahip, spin değerleri ½ olan kütleli parçacıklardır (Spin ya da
fırıl, bilinen parçacıklarda var olan açısal momentumdur).Kuvarklar
her zaman bir arada bulunur.
Birbirlerinden "koku"
denen fiziksel bir özellikle ayrılan altı tip kuvark, yani altı ayrı
kuvark kokusu vardır.Bu kokular yukarı,aşağı,üst,alt,acayip ve
büyülüdür (İngilizce adları up,down,top,bottom,strange ve charmed).Olağan
maddedeki protonlarda ve nötronlarda bunlardan yalnızca ikisine,
yukarı ve aşağı kuvarklara rastlanır.Öbür dördü (üst,alt,acayip ve
büyülü kuvarklar) saniyenin kesri kadar bir sürede kendiliğinden
bozunan kararsız parçacıklarda bulunur.Yukarı,büyülü ve üst
kuvarkların elektrik yükü 2/3;aşağı,acayip ve alt kuvarkların elektrik
yükü ise –1/3’tür.Kuvarklardan oluşan tüm parçacıklara hadron denir.Uç
kuvarktan oluşan protonlar, nötronlar ve öbür hadronlar baryon olarak
adlandırılır.Tek bir kuvark ile bunu karşıt kuvarkından oluşan
hadronlara ise mezon denir.Spin değeri buçuklu olan (1/2, 2/3, vb.)
tüm parçacıklar fermiyon adıyla anılır.Leptonlar ve baryonlar bu gruba
girer.
Leptonlar her zaman
çekirdeğin dışında bulunur, çünkü kuvarkların tersine, çekirdeği bir
arada tutan kuvvetli etkileşimden etkilenmezler.Altı tip lepton vardır
ve bunlar her zaman bir arada bulunur.Leptonların elektrik yükü –1,
spin değerleri ise 44 ½’dir.Elektronlar ile müonlar (mü parçacıkları)
ve tabu parçacıkları bu kategoriye girer.Her lepton, elektrik yükü ve
görünür bir kütlesi olmayan bir nötrinoyla ilişkilidir.Leptonlar
yalnızca elektromagnetik kuvvetten, zayıf çekirdek kuvvetinden ve
kütle çekimi kuvvetinden etkilenirler.(Zayıf çekirdek kuvveti,
çekirdeğin kendiliğinden parçacıklar saldığı çekirdek bölünmesi
sırasında etkir).
Fermiyonlar |
Spin |
Elektrik
Yükü |
Yaklaşık
Kütle |
Renk |
Kokusu |
Leptonlar
e
v
v
v
Kuvarklar
u
d
c
s
t |
½
½
½
½
½
½
½
½
½
½ |
-1
0
0
0
2/3
-1/2
2/3
-1/3
2/3
-1/3 |
1/2000
0
0
0
1/50
1/100
2
1/5
>18
5 |
yok
yok
yok
yok
var
var
var
var
var
var |
var
var
var
var
var
var
var
var
var
var |
Kuvarklar ve leptonlar maddenin temel parçacıklarıdır,
ama bozon olarak adlandırılan bir başka parçacıklar kümesi daha
vardır.Görelilik ve kuvantum kuramlarına göre tüm kuvvetler
parçacıklar arasındaki etkileşimin bir sonucudur ve kuvarklar ya da
leptonlar arasındaki tüm etkileşimler bozonlar tarafından taşınır.En
tanınmış bozon, elektromagnetik kuvveti ileten fotondur.Kuvarkları
birleştirerek proton ve öbür hadron türlerinin oluşmasını sağlayan
kuvvetli etkileşim, glüon olarak adlandırılan sekiz bozonluk bir küme
tarafından taşınır.Işınımın (radyoaktifliğin) oluşmasını sağlayan ve
Güneş’in enerji üretebilmesi için gerekli olan zayıf kuvvet ise,
taşıyıcı mezon ya da vektör mezonu denen üç bozon tarafından
iletilir.Bunlara bazen W ,W ve Z bozonları da denir.Foton ve
glüon kütlesiz, taşıyıcı mezonlar ise oldukça ağırdır.1983’te
İşviçre’nin Cenevre kentinde Avrupa Nükleer Araştırma Örgütü
laboratuarında W ve Z parçacıkları için öngörülen biçimde oluşan ve
bozunan parçacıklar saptanmıştır.
Tablo:Bunlar maddeyi
oluşturan temel parçacıklardır.Parçacıkların bazı fiziksel
özelliklerini belirten renk ve koku tanımlarının parçacık fiziğinde
günlük yaşamdakinden farklı teknik anlamları vardır.Parçacıkların
kütleleri birbirinden oldukça farklıdır ve kolaylık sağlaması
bakımından 1 birim olarak alınan protonun kütlesine göre
verilmiştir.Elektrik yükü de protonunkine göre belirlenmiştir.(ν ve t
parçacıklarının henüz doğrudan gözlemlenememiştir, ama varlıklarına
ilişkin güçlü belirtiler bulunmaktadır.)Her parçacığın, elektrik yükü,
rengi ve kokusu ters işaretli olan bir karşıt parçacığı vardır;karşıt
parçacıklar ayrıca listeye alınmamıştır.
KARŞIT PARÇACIKLAR
Kuvantum kuramının geliştirilmesinden kısa bir süre sonra, 1930’ların
başlarında kuramsal fizikçi P.A.M Dirac karşıt parçacıkların olduğunu
öne sürdü.Her temel parçacık için kütlesi aynı, ama elektrik yükü (ve
herhangi bir başka yükü) ters işaretli olan bir başka parçacığın
bulunması gerekiyordu.Bugün bu varsayım kanıtlanarak
doğrulanmıştır.Örneğin, elektronun karşıt parçacığı pozitron,
protonunki karşı proton (ya da antiproton) ve kuvarkınki karşıt
kuvarktır (ya da antikuvark).
ATOM PARÇACIKLARININ
ÖZELLİKLERİ
Her atom parçacığının bazı
ayırt edici özelliği vardır.Bu özelliklerin başlıcaları kütle,
elektrik yükü, bakışım, renk ve kokudur.
KÜTLE VE ELEKTRİK
YÜKÜ
Her temel parçacığın bir
özgül kütlesi vardır.Parçacıkların kütleleri birbirinden çok farklı
olabilmekte, ana bunun nedeni henüz bilinmemektedir.Parçacıkların
bilinen bir başka özelliği de elektrik yükleridir.Bozonlar ile
leptonların elektrik yükü elektronunkiyle aynı (-1) olabileceği gibi,
bozonlarınki bunun tam ters işaretlisi de (+1) olabilir.Nötron ya da
nötrino gibi yüksüz (nötr) bozonlar ve leptonlar da vardır.Kuvarkların
elektrik yükü ise -2/3’tür.
BAKIŞIM
Herhangi bir madde üzerinde yapılabilen ve maddede değişikliğe yol
açmayan bir işlem varsa, o maddenin bakışımlı olduğu söylenir.Örneğim
bir dairenin, merkezinden geçen ve ona dik olarak geçen çizginin
çevresinde döndürülmüş olup olmadığı belirlenemez.Benzer biçimde, bir
eşkenar üçgen merkezinden dik olarak çıkan bir çizginin .evresinde 120
derece döndürülürse üçgenin görünümünde herhangi bir değişiklik
olmaz.Matematikçiler, çeşitli sistemlere uygulandığında bunlarda
herhangi bir değişikliğe yol açmayan işlemleri genelleştirmiş ve
sınıflandırmışlardır;buna gruplar kuramı denir.Eğer bazı maddeler
üzerinde, bu maddelerde ve aralarındaki ilişkilerde bir değişikliğe
neden olmadan uygulanabilecek bir işlemler kümesi varsa, bu kümeye
bakışım grubu denir.Bu maddelerin bakışım işlemleri altında
birbirlerine dönüştükleri söylenir.Bakışım gruplarının çeşitli adları
vardır;doğadaki kuvvetlerin ve parçacıkların nasıl düzenlenmiş
olduklarının açıklanması bakımından özel önem taşıyan bazı özel
bakışım grupları SU(N) grupları olarak adlandırılır.Buradaki N,
bakışım işlemlerinin uygulanabileceği temel madde sayısını gösterir.
Fizikçiler parçacıkları
ve bunların arasındaki etkileşimleri belirleyen yasaların belirli
işlem kümeleri altında değişmediğini saptamışlardır.Özellikle 2. Dünya
Savaşı’ndan sonra keşfedilen parçacıkların, SU(3) bakışım grubu
işlemleri altında birbirine dönüşen kümeler oluşturduğu ortaya
çıkmıştır.Ama, gözlemlenen parçacık kümeleri, olanaklı en basit
maddeler kümesi değildir..Gözlemlenen parçacıklar değişik bir biçimde
üçgene benzerler ve 120derecelik döndürmeler yapıldıkça doğa yasaları
değişmemiş, böylece birçok parçacık kümesi çok basit şekilde
gözlemlenebilmiştir.
1964’te Murray Gell-Mann
ve George Zweig, birbirlerinden bağımsız olarak, proton,nötron ve
keşfedilmiş birçok parçacığı da içermek üzere tüm hadronların bir
başka madde düzeyinden oluştuğunu ileri sürdüler;bu madde Gell-Mann’ın
önerisi uyarınca kuvark olarak adlandırıldı.Kuvarklar ayrıca, "koku"
denen fiziksel özelliklerine göre u,d ve s kuvarkları olarak ayrıldı.(Kuvark
sözcüğü James Joyce’un Finnegans Wake adlı romanında geçen bir
cümleden alınmıştı.)
Daha sonraki fizikçilerin de çalışmalarında benzer sonuçlara varması
Gell-Mann ve Zweig’ın görüşünün doğrulanmasına ve kuvarkların kuvvetli
etkileşime giren temel parçacıklar olarak kabul edilmesine yol
açtı.Örneğin 1960’ların sonlarında ABD’nin California eyaletindeki
Stanford Doğrusal Hızlandırıcı Merkezi’nde gerçekleştirilen bir deney
sonucunda protonların ve nötronların kuvarklardan oluştuğu kanısı
kesinleşti.Bu deneyde araştırmacılar Ernest Rutherfod’un atom
çekirdeğini keşfetmesini sağlayan tekniğin bir benzerini
uyguladılar.Bir kez protonlara çok yüksek enerjili elektronlar
çarptırıldı ve şaşılacak kadar çok sayıda elektronun doğrudan
protonların arasından geçmek yerine, büyük açılarla geri yansıdığı
görüldü.Dikkatle sürdürülen incelemelerin ardından da protonların
temelde üç noktamsı parçacıktan, yani kuvarklardan oluştuğunun kabul
edilmesi gerektiği sonucuna varıldı.(Bu deney sırasında ayrıca,
kuvarkları birleştirerek protonun oluşmasını sağlayan ve glüon denen
parçacıkların varlığına ilişkin kanıtlar da elde edildi.)
Bilim adamlarının maddenin
kuvarklardan oluştuğuna inanmalarını sağlayan başka nedenler de
vardır.Bunlardan biri, kuvarkların proton,nötron ve öbür hadron
türlerini oluştururken ancak belirli sayısal birleşimlerde bir araya
geldiklerinin anlaşılmış olmasıdır.Protonlar ve nötronlar üç kuvarktan,
mezonlar ise tıpkı pionlar gibi kuvark-karşıt kuvark çiftlerinden
oluşur.kuramın geçerli olabilmesi için ancak belirli hadron
biçimlerinin bulunması, bazılarının ise bulunmaması gerekir ve her iki
koşul da sağlanmıştır.Bir başka neden de kuvarkların hem kuvvetli, hem
de zayıf etkileşimlere nasıl girdiğini tanımlayan kuramların pek çok
önemli deneyi doyurucu biçimde açıklayabilmesidir
Geçmişte maddenin yapısı araştırılırken
ulaşılan her aşamada, keşfedilen yeni parçacığın da bir iç yapısı
olduğunu düşündüren ipuçları elde ediliyordu.Örneğin, proton
keşfedildiğinde bu parçacığın magnetik alanlarla noktamsı bir
parçacıktan beklenen biçimde etkileşime girmediği görülmüş ve üzerine
çarptırılan elektronları saçılıma uğratınca da bir iç yapısı olduğu
anlaşılmıştı.Oysa çok yakınlarına kadar ulaşılıp imcelenmelerine
karşın kuvarkların ve leptonların bir içi yapısı olduğunu gösteren
herhangi bir belirtiye rastlanmamıştır.
Kuvarkların bu bakımdan çok önemli olabilecek
bir başka özelliği daha vardır.Çok çeşitli şekillerde
gözlemlenebilmelerine karşın, bu parçacıkların yalın halde ayrılıp
elde edilemeyeceğine inanılmaktadır.Bilindiği kadarıyla bu
parçacıkları bir arada tutan kuvvet, aralarındaki uzaklık artsa bile
sabit kalır ve bu yüzden bir çift kuvarkı birbirinden ayırmak için
gittikçe daha fazla enerjiye gereksinim duyulur.Ama sisteme yüklenen
enerji belirli bir düzeye ulaştığında bu kez sistem bir kuvark-karşıt
kuvark çifti oluşturur.Bu durumda da sistemden ancak qqq ya da qq
birleşimleri çıkar;bu birleşimler ise normal hadronlardan başka bir
şey değildir.Kuvarkların ayrılamayacağı ve yalnızca hadronları
oluşturan birleşimlerinin görülebileceği tezine sınırlanma
denir.Maddenin bölünebilirliğine ilişkin tarihsel problemin yeni
çözümü belki de bu sınırlanma ilkesidir.Gelecekte yapılacak deneyler
maddenin daha ileri düzeylerinin olup olmadığını ortaya çıkaracaktır,
ama bilim tarihte ilk kez maddenin en temel ve parçalanamaz
bileşenlerine ulaşmış gibi görünüyor.
KİLOMETRE TAŞLARI
1896-Radyoaktiflik bulundu.
1898-Polonyum,sonra radyum (P. VE M.
Curie), alfa ve beta ışınları (Ernest Rutherford) bulundu.
1900-Elektromanyetik yapıda olan
Gamma ışınları bulundu(P.Villa-RD).
1911-İzotop kavramı ortaya çıktı
(Aynı fiziksel ve kimyasal özelliklere sahip ama atom kütleleri farklı
elementler).
1932-Nötron keşfedildi (J. Chadwick).
1932-W. Pauli
ve E. Fermi beta radyoaktifliğinin yanısıra nötrino denen çok girişken
yüksüz bir parçacığın da yayımlandığını da kanıtladı.
1934-J.F. VE I. Joliot-Curie yapay
radyoaktifliği ve β+radyoaktifliğini buldu.
1935-Nükleer kuvvetin ‘Mezon’ kuramı
(Yukava).
1938-Nükleer parçalanma (Fisyon)
bulundu.
1970- Ağır iyon hızlandırıcıları,
çekirdeklerin kararlılık koşullarını-
araştırmaya imkan verildi.
Radyoaktiflik:
Kendiliğinden ışıma yapabilen maddeler radyoaktif maddelerdir
.Radyoaktiflik çekirdek yapısıyla ilişkilidir. Radyoaktif bir atom
hangi bileşiğin yapısına girerse,
o bileşiği radyoaktif
yapar. Radyoaktif maddeler kuvvetli birer enerji kaynağıdır .
Radyoaktif elementler bu enerjiyi kendiliklerinden yayınlarlar ve bu
olayı hiçbir şekilde durdurmak mümkün değildir.
Atomun çekirdeğinde bulunan temel tanecikler proton ve nötron olup
bunlara nükleon adı verilir.
Radyoaktiflik özelliği ; elementlerin katı, sıvı gaz ya da bileşik
halinde olması etkilemez.
Atomun
kütlesi, çekirdekteki proton ve nötronların kütleleri toplamına eşit
olması gerekirken daha küçüktür, bu aradaki kütle farkı ; E=m . c2
şeklinde enerjiye dönüşür. Bu
enerjiye bağlanma enerjisi denir. Bir atomda nükleon başına
düşen bağlanma enerjisi ne kadar
büyükse, atom o kadar kararlı yapıda olur.
Bu enerji çekirdekteki nükleonları bir arada tutan
enerjidir.
Atom
çekirdeğinde kararlılık ya da kararsızlık, proton-nötron sayıları
arasındaki ilişki şöyle genellenebilir:
1-
Atom numarası 1-20 arasındaki atomların çekirdeklerinde proton sayısı
= nötron sayısıdır.
2-
Atom numarası 20-83 arasındaki çekirdeklerde nötron sayısı proton
sayısından fazladır.
3-
Atom numarası 83’ ten büyük olan elementlerin çekirdekleri
kararsız olup radyoaktiftir.
4-
Atom numarası ve nötron sayısı çift olan atomların, atom numarası ve
nötron sayısı tek olan atomlara göre, daha çok sayıda kararlı izotopu
vardır.
5-
En
kararlı çekirdekler, hem nötron hem de proton sayıları çift
olanlardır. 0-8-20-28-50-82 proton veya nötron sayısına sahip
çekirdekler özellikle kararlıdır. Bu sayılara sihirli sayılar denir.
Radyoaktif Bozunmalar:
Atoma
dıştan herhangi bir etki olmadan, kendiliğinden bozunarak daha küçük
parçalara ayrılması ve bu ayrılma sırasında ışıma yapmasına
radyoaktiflik, bu tür ışıma yapan elementlere de radyoaktif atom
denir.
Radyoaktif lik, Şubat 1896’da Henri Becquerel (Henri Bekerel)
tarafından, potasyum uranil sülfatın yaydığı ışınların bazı
maddelerden geçip fotoğraf plağını karartmasıyla keşfedildi.
Radyoaktif elementlerin bileşiklerinde de radyoaktif özelliği aynen
görülür. Bu yüzden radyoaktif kimyasal veya fiziksel etkilere ve
değişmelere bağlı bir özellik değildir. Sadece çekirdek yapısına
bağlı ve çekirdekte olan bir değişmedir.
Radyoaktif
elementler, radyoaktif ışımalar ile kendiliğinden başka kararlı
elementlere dönüşür. Atom çekirdeklerinin kararlığı nötron ve proton
sayısıyla ilgilidir. Doğada bulunan atomların nötron sayıları, proton
sayılarına göre grafiğe geçirildiğinde aşağıdaki grafik elde edilir.
Grafik kararlılık
kuşağının dışındaki çekirdekler kararsızdır. Bu elementler
radyoaktiftir.
Genel olarak n/p < 1,5 olan çekirdekler kararlı ya da az kararlı
, n/p > 1,5 olan çekirdekler kararsızdır.Kararsız çekirdek yapısına
sahip olan elementler, kararlı bir çekirdek yapısına ulaşmak
için alfa, beta, pozitron bozunması ve elektron yakalaması
şeklinde bozunmaya uğrayarak ışıma yapar. Bu elementlere ışıma yapan
anlamında radyoaktif element denir.
Atom çekirdeklerinde nükleon (temel
tanecik) başına düşen bağlanma enerjisi o çekirdeğin kararlılığının
ölçüsüdür. Atom çekirdeklerinde tanecik sayısı arttıkça bağlanma
enerjisi azalır. Çekirdek kararsızlığı arttıkça radyoaktif olma
özelliği artar.
Atomlardaki çekirdek olayları kimyasal olaylardan farklıdır.
Radyoaktivite ve çekirdek olayları ile ilgili aşağıdaki sonuçlar
çıkarılabilir:
-
Radyoaktiflik, dış etkenlere bağlı değildir. Bir atomun radyoaktifliği
sıcaklık, basınç, çözünme, kimyasal tepkimeye girme gibi olaylarla
değişmez.
-
Bir
atom radyoaktif ise, o atomun oluşturduğu bileşikler de radyoaktiftir.
Kimyasal olaylar radyoaktifliği değiştirmez.
-
Radyoaktif olaylarda açığa çıkan ya da gereken enerji kimyasal
olaylara göre çok fazladır.
-
Radyoaktif atomlar kararlı çekirdeğe dönüşebilmek için çeşitli
ışımalar (Radyoaktif bozunma) yaparlar.
Bozunma Çeşitleri :
1- Alfa
Bozunması
Atom
numarası 83’ten büyük olan elementler, kararlı bir çekirdek yapısına
ulaşmak üzere, atom ve kütle numaralarını azaltarak n/p oranını bire
yaklaştırmak isterler. Bunun için alfa bozunmasına uğrayarak He
çekirdeğinden ibaret alfa tanecikleri yayınlamaları gerekir. Bu olaya
alfa bozunması denir. Kısaca, atomun yapısından bazı
parçaların atılmasıdır.
Bir
alfa ışıması yapan elementin atom numarası 2 , kütle numarası
4 azalır.
Alfa
ışınlarının özelikleri:
1-
Fotoğraf filmlerine etki ederler.
2-
+
yüklü oldukları için elektrik ve manyetik alanda – kutup’a doğru
saparlar.
3-
Karşılaştıkları moleküllerden elektron kopararak, iyonlaşmaya neden
olurlar.
4-
Giricilikleri çok azdır.
2- Beta
Bozunması :
Beta
bozunması n/p oranı kararlılık kuşağından daha büyük izotopların
uğradığı bozunmadır. Bu tür atomlar kararlı yapıya ulaşmak için nötron
sayılarını azaltmak isterler. Beta bozunmasına uğrayan bir elementin
çekirdeğindeki bir tane nötron, bir proton ve bir elektrona
dönüşür.
Beta bozunmasına
uğrayan atomun atom numarası 1 artarken, kütle numarası değişmez ve
uğradığı atomun izobarı oluşur.
Beta
Işınlarının Özellikleri :
1-
İyonlaştırma özellikleri azdır.
2-
Işık hızına yakın bir hızla hareket ederler.
3-
Alfa ışınlarından daha çok, gama ışınlarından daha az giricidirler.
4-
Fotoğraf filmine etki ederler.
5-
Elektrik ev manyetik alanda negatif yüklü oldukları için pozitif
kutupa doğru saparlar. Sapmaları alfa ışınlarından daha fazladır.
Çünkü bunların kütleleri daha küçüktür.
3- Gama
Işıması:
Hiçbir
zaman tek başına meydana gelmez. Mutlaka bir bozunmadan sonra meydana
gelen ışımadır. Bazı atomlar bozunmalar sırasında enerjisini
dışarıya veremez, yüksek enerjili durumda kalırlar. Enerjiden
kurtulmak için gama ışıması yapıp kararlı duruma geçer. Gama ışıması
sırasında atomun atom ve kütle numarasında bir değişiklik olmaz, yeni
bir atom meydana gelmez.
Gama
Işınlarının Özellikleri :
1- Alfa ve beta
ışınlarından daha fazla giricidir.
2- Yüksüz
oldukları için elektrik ve manyetik alanda sapmaya uğramazlar.
3-
Kütlesizdirler, fotoğraf filmine etki ederler.
4- Pozitron
Işıması :
Nötron sayısı proton sayısından az olan radyoaktif atomlar,
proton sayılarını azaltmak için çekirdeklerindeki bir protonu nötrona
çevirirler. Proton nötron + pozitron
Pozitron ışıması yapan bir atomun kütle numarası değişmez, atom
numarası 1 azalır. Pozitron taneciği, beta taneciğinin yük bakımından
tersidir.
5- Nötron
Fırlatılması :
Kararsız bir çekirdekten dışarı nötron atılması ile gerçekleşir.
Nötron fırlatan bir atomun kütle numarası 1 azalır. Atom numarası
değişmez. Atom kendi izotopuna dönüşür. Çok hızlı gerçekleşir,
izlenmesi zor bir olaydır. Yapay çekirdek tepkimelerinde gerçekleşir.
6-
Elektron Yakalaması :
Protonu
nötronundan çok olan kararsız çekirdekler [ n/p < 1] çekirdeğe en
yakın olan 1s orbitalinden 1 elektron yakalayarak protonu nötrona
çevirirler. Pozitron yayınlama ile aynı sonucu verir. 1s
orbitalinde boşalan elektronun yerini, yüksek enerjili orbitallerdeki
elektronlar birer düşerek X ışınları oluşturarak doldururlar. Atom
numarası 1 azalırken, kütle numarası değişmez. Bu olayda elementin
izobarı oluşur.
Fajans
Kanunu :
Alfa
bozunmasına uğrayan bir element, bozunma sırasında oluşan yeni
elemente göre 2 grup önde (sağ) yer alır. Yine beta bozunmasına
uğrayan bir element oluşan yeni elemente göre periyodik tabloda 1
grup geride yer alır. Buna fajans kanunu adı verilir.
Doğal Radyoaktiflik :
Kararlı
hale gelmek için atomların kendiliğinden ışıma yapmasına doğal
radyoaktif element denir. Atom numarası 83-92 arasındaki elementler
doğal radyoaktif elementlerdir. Bunun yanında atom numarası 83‘den
küçük olup doğal radyoaktiflik gösteren elementler de vardır.
(K, C, Rb)
Bir
radyoaktiflik izotop bozunma sonucu başka bir radyoaktif izotopa
dönüşür. Bu da bir başkasına dönüşür. Bu işlem kararlı bir çekirdek
oluncaya kadar devam eder, böylece radyoaktif bozunma serileri ortaya
çıkar. Bu seriler Uranyum(U), Toryum( Th ), Aktinyum( Ac) serisi
olmak üzere üç türlüdür.
Yapay Radyoaktiflik :
Kararlı
ya da kararsız elementlerin alfa, nötron, proton gibi tanecikler ile
bombardımanında oluşan yeni elementler de radyoaktiftir. Bombardıman
yolu ile elde edilen radyoaktif elementlerin bu özelliğine yapay
radyoaktiflik denir.
1934
yılında Madam Curie’nin kızı I.Curie ve damadı F. Joliot’un
çalışmaları ile hızlanan yapay radyoaktiflik yolu ile birçok yeni
element bulunurken teknoloji ve tıbbın gereksinimi olan radyoaktif
atomlar yapılmaya başlanmıştır. 400’den fazla radyoaktif izotop yapay
olarak elde edilmiştir.
NÜKLEER ÇEKİRDEK TEPKİMELERİ VE ATOM ENERJİSİ
Bağlanma enerjisi grafiği incelendiğinde nükleon(tanecik) başına düşen
bağlanma enerjisinin en çok Fe elementlerinde olduğu görülür. Kütle
numarası küçük olan atomların kaynaşarak(Füzyon) daha büyük kütle
numarasındaki atomlara dönüşmesinde ya da kütle numarası 56’dan büyük
olan atomların parçalanarak (Fisyon) küçük atomlara dönüşmesinde
açığa çok yüksek enerji çıkar. Bu enerjiye Nükleer enerji veya ATOM
ENERJİSİ denir.
1.
FİSYON (Bölünme) TEPKİMELERİ :
Kütle
numarası büyük olan atomların hızlandırılmış küçük tanecikler (nötron)
ile bombardımanı sonucu daha küçük atomlara bölünmesi tepkimeleridir.
Atom bombası bu esasa göre yapılmıştır.
2. FÜZYON
(Kaynaşma) TEPKİMELERİ :
Kütle
numarası küçük olan atomların hızlı tanecikler ile bombardımanı sonucu
daha büyük çekirdeklerin oluşmasıdır. Açığa çıkan enerji Fisyon
enerjisinden daha büyüktür. Hidrojen bombası bu esasa göre yapılır.
RADYOAKTİF
BOZUNMA HIZI,YARILANMA SÜRESİ
Radyoaktif bir elementin herhangi bir anda mevcut olan miktarının
yarısının bozunması için geçen süreye yarılanma süresi denir.
Yarılanma süresi dış etkenlere bağlı değildir. Bozulan çekirdeğin
yapısına bağlıdır.
-
Bir
elementin izotoplarının yarılanma süreleri farklıdır.
Radyoaktif maddelerin bozunma hızı çekirdeğin kararsızlığına
bağlıdır. Birim zamanda bozunma hızı çok olan çekirdekler
kararsızdır.
-
Radyoaktif bozunma hızı, maddelerdeki radyoaktif atomların sayısı
ile doğru orantılıdır.
-
Bir
izotopun saniyede parçalanma sayısı onun radyoaktiflik şiddetini
verir. 1gram radyumun saniyede yaydığı parçacık sayısı radyoaktiflik
şiddet birimi olarak kabul edilmiştir.
Radyoaktiflik şiddet birimi 1 Küri (Curie) ; saniyede 3,7.10 (37
milyar) bozunmadır. (1 Ci ) olarak tanımlanır. (1/Ci )’ye Becquerel
radyoaktiflik şiddet birimi denir.
Yarılanma süresi radyoaktif maddenin miktarına bağlı değildir. Madde
miktarı arttıkça ışıma miktarı artar, yarılanma süresi (yarı ömür)
değişmez.Yarılanma süresi radyoaktif maddeler için ayırt edici
özelliktir. Yarılanma ile maddenin kütlesi tükenmez
Radyoaktif maddelerin yarılanma süreleri ile ilgili hesaplamalar için
maddenin basınç kütlesi, yarı ömrü, geçen süre, kalan madde miktarı
gibi niceliklerin bilinmesi gerekir.
Element
|
Proton
sayısı |
Nötron
sayısı |
Nötron
/ proton |
Helyum
|
2 |
2
|
1.00 |
Karbon
|
6 |
6
|
1.00 |
Azot
|
7 |
7 |
1.00 |
Sodyum
|
11 |
12 |
1.09 |
Alüminyum
|
13 |
14 |
1.07 |
Potasyum
|
19 |
20 |
1.05 |
Demir |
26 |
30 |
1.15 |
Çinko |
30 |
35 |
1.17 |
Sezyum
|
55 |
78 |
1.42 |
Bizmut |
83 |
126 |
1.52 |
Polonyum
|
84 |
126 |
1.50 |
Radyum
|
88 |
138 |
1.56 |
Toryum
|
90 |
140 |
1.56 |
Protaktinyum
|
91 |
140 |
1.53 |
Uranyum |
92 |
146 |
1.58 |
Plütonyum |
94 |
148 |
1.57 |
Doğada
bulunan bazı elementlerin proton ve nötron sayıları yukarıdaki tabloda
verilmiştir.
PERİYODİK CETVEL
Bir çok elementi ayrı
ayrı incelemek zor bir iştir. Elementlerin incelenmelerini
kolaylaştırmak ve özelliklerini daha kolay hatırlayabilmek amacıyla,
elementleri bir sınıflamaya tabi tutmayı çok eskiden beri kimyacılar
düşünmüşlerdir. Hatta bu sınıflandırmada elementlerin özellikleri,
belirli bir düzen içinde değişirse, kimyacıların işi epeyce
kolaylaşmış olacaktı. Geçen yüzyılın ortalarında, şimdi bilinen
elementlerin yarısından biraz fazlası biliniyordu. Bilinen
elementleri, özelliklerine göre bir sınıflandırma yapmak için, o
zamanda kimyacılar, değişik fikirler ileri sürmüşlerdir.
On dokuzuncu yüzyılın
başında, Dalton’un ileri sürdüğü atom teorisi ve onu hemen takip eden
Avogadro hipotezi, modern kimya alanını açmış; Berzelius’un (Berzelyus)
atom kütlelerini tayini ile, atom kütleleri ile elementlerin
özelliklerini karşılaştırma imkanı ortaya çıkmıştır.
Elementlerin atom kütleleri ile özellikleri arasındaki ilişkiyi ilk
sezen Alman kimyacı J.W.Döbereiner (Döbrayner) olmuştur. Döbereiner,
1828 yılında, bazı elementlerin kimyasal özellikleri arasında (CL,BR,I)-(Ca,Bo,Sr)-(S,Se,Te
gibi) yakın benzerlikler bulunduğunu görmüş ve bu elementleri
“triyotlar” (üçlüler) olarak gruplandırmıştır.
Bu görüş, zamanın
kimyacılarını, bütün elementleri içine alan, tam bir sıralama
sisteminin var olabileceği düşüncesine götürmüştür.
İngiliz kimyacı J.A.R.
Newlands (Nivlands) 1864’de, o zaman bilinen elementleri atom
kütlelerine göre artan bir şekilde sıralamakla, her 7 elementten sonra
gelen 8. elementin özelliğinin, bu 8 elementin başlangıç elementinin
özelliğine benzediğini görmüştür. Bu şekilde, bir elementten 7 sonra
gelen elementin yani 8. elementin aynı özelliğe sahip olmasını
müzikteki 8 notaya verilen isme benzeterek, oktav diye adlandırmıştır.
Fakat Newlands bu görüşünde pek ileri gidememiş ve kalsiyumdan sonra
gelen elementlerin bağlantısını anlayamamıştır.
Bugünkü anlama yakın
periyodik sistem, 1869 yılında Rus kimyacısı Dimitri Mendeleev (Dimitri
Mendelyev) tarafından yapılmıştır. 1870 yılında Alman bilgini Lother
Meyer (Lotar Meyır)de Mendeleev’den habersiz olarak, bir periyodik
cetvel yapmıştır. Bu iki cetvel hemen hemen birbirinin aynıdır. Meyer;
elementleri, cetvelinde fiziksel özelliklerine (atom hacimlerine) göre
sıralamış, Mendeleev ise, elementlerin elementleri fiziksel
özelliklerini ele alacak yerde, değerliliklerini, yani kimyasal
özelliklerini dikkate almıştır. Mendeleev, o zaman bilinen ve atom
kütlelerini bulunmuş elementleri, atom kütlelerinin artısına göre
sıralamakta, elementlerin değerliliklerinin ve öteki özelliklerinin,
gitgide değişirken, belirli sayıda elementten sonra tek-rarladığına,
yani bu özelliklerin periyodik (devri) olduğunu görmüştür.
Mendeleev, atom kütleleri
sırasına göre kurduğu gruplarla, özellik bakımından benzeyen element
yoksa, yerini boş bırakmıştır. Bunun sonucu olarak Mendeleev’in
periyodik cetveline bazı boşluklar meydana gelmiştir. Mendeleev, bu
boşlukları açıklamasını bilmiş, o gün için bilinmeyen ve periyodik
cetvelde 32 numaralı yeri olması gereken elementin özelliklerinin ne
olacağını tahmin etmiştir. Ayrıca, Mendeleev’in sisteminde boş kalan
yerlerde bilinmeyen elementlerin bulunması gerektiği fikri yeni
elementlerin keşfine yol açmıştır. Mendeleev’i dahiyane görüşü ile, bu
sistemin doğanın genel bir kanununa uyulduğunu sezmiş ve sistemini
genelleştirmekten çekinmeyerek o gün için 63 element bilinmesine ve
sisteminde pek çok boş yer kalmış olmasına rağmen, periyodik cetvelini
geliştirmiştir. Periyodik cetvelin yapılmış olması elementleri
inceleme kolaylığı sağladığı gibi bilinmeyen elementlerin
özelliklerinden yola çıkarak keşfini sağlamıştır.
Bu gün periyodik cetvelde
elementler, atom kütlelerine göre değil, atom numaralarına göre
dizilir. Böylece Mendeleev’in sisteminin aksaklığı ortadan kalkar.
Çünkü kimyasal özellikleri atom kütlelerinin periyodik bir fonksiyonu
değil, artan atom numaralarının periyodik bir fonksiyonudur.
Elementler artan atom numaralarına göre periyodik cetvelde
dizildiğinde, elementlerin bazı özellikleri periyodik olarak
tekrarlanır. Bunun nedeni, elementlerin elektron dizilişleriyle
ilgilidir.
Elementler, özellikleri birbirine benzeyen alt alta gelecek şekilde,
artan atom numaralarına göre sıralandığında bir cetvel oluşturur.
Oluşan bu cetvele periyodik cetvel denir.
Periyodik cetvel elementlerin elektron dizilişine bağlı
olarak dört bloktan (s, p, d, f) meydana gelir. Bloklardaki
elementlerin değerlilik elektronları bulunduğu blokun adıyla aynı
orbital dedir.
Ör: Na------- 1s 2s
2p 3s :s blokunda
P-------- 1s 2s 2p 3s 3p :p blokunda
ORBİTAL:Bir atomun
elektronlarının bulunma olasılığının yüksek olduğu uzay bölgesidir.
Değerlik elektronları: Bir elementin
en dış elektron kabuğunda bulunan elektronlara denir.
Periyodik cetvelde
yatay sütunlara periyot, düşey sütunlara grup denir.
Periyodik cetvel 7 periyot
ile 8A, 8B olmak üzere 16 gruptan (18 düşey sütundan) oluşur.
Yeni sistemde gruplar A ve B diye ayrılmaz. Birden 16’ya kadar sırayla
1,2,3.....16. grup diye adlandırılır.
1.
periyotta 2 element bulunur. (H, Ne)
2.
periyotta 8 element bulunur. (Li, Be, B, C, N, O, F, Ne)
3.
periyotta 8 element bulunur. ( Na, Mg, Nı, Si, P, S, Cl, Ar)
4.
periyotta 18 element bulunur. (K, Ca,...............................,
Kr)
5.
periyotta 18 element bulunur. (Rb, Sr, .............................,
Ye)
6.
periyotta 32
element bulunur. (Cr, Ba, ............................., Ra)
Periyotta 32(yir4.
ve 5. periyotlarda periyodun 10 element uzamasına d orbitalin dolması
(d ) neden olur. 6. ve 7. periyotlarda ise sıranın 14 element
uzamasına f orbitalinin dolması (f ) neden olur. F orbitallerine
elektron dolan 14 elementten 6. sıradaki lantanitler (57-71 atom
numara (1)) (noder toprak metalleri) ve 7. sıradaki aktinitler,
(89-103) cetvelin daha fazla yana uzamamasından alt sırada f bloğuna
alınmıştır.
Periyodik cetvelin s
bloğunda IA ve IIA, p bloğunda IIIA, IV A, VA, VIA, VIIA ve VIIIA
grupları, d bloğunda ise IIIB, IVB, VB, VIB, VIIB, VIIIB, IB ve IIB
grupları yer alır.
Elementler artan atom
numaralarına göre periyodik cetvele yerleştirildiğinde, cetvelin sol
tarafından metallerin sağ tarafında ametallerin yer aldığı görülür.Her
periyot bir alkali metal ile başlar bir soygaz ile biter.
Gruplar ve özellikleri:
A Grubu
Elementleri:
A grubu elementlerinin
değerlik elektronları s ve p orbitallerinde bulunur. Elektron
dizilişi, s orbitali ile sonuçlanan elementler s, p ile sonuçlananlar
p, d ile sonuçlananlar d, f ile sonuçlananlar ise f bloğunda yer
alır.
Periyodik cetvelin
IA grubunda (H, Li, Na, K, Rb, Cs, Fr) elementleri bulunur. Hidrojen
IA grubunda bulunmakla beraber bir ametaldir. Hidrojen dışındaki bu
grup ametallerinin hidrooksitleri kuvetli baz özelliği gösterdiğinden,
IA grubu elementler bazik anlamına gelen alkali metaller adıyla
anılır. Alkali metaller, en dış orbitalleri olan küresel s değerlik
orbitallerinde bir değerlik elektronu taşır. Bu elementlerin elektron
dizilişlerinin benzerliği bir çok özelliklerinde benzerliğe yol açar
IA grubu
elementleri dış orbitallerdeki bir tek değerlik elektronu kolaylıkla
vererek +1 yüklü iyon haline geçer. Metalik parlaklık gösterir,
bıçakla kesilebilecek kadar yumuşaktırlar. Elektrik ve ısıyı iletir.(Bu
yazıdaki bilgiler ataçelik.com tarafından sağlanmaktadır.)
Periyodik cetvelin IIA
grubunda (Be, Mg, Ca, Sr, Ba, Ra) elementleri bulunur. Bunlar toprak
alkali metaller olarak anılır. Bu grup elementleri atomların s
değerlik orbitalinde 2 elektron bulunur. Bu elektronlar, IA grubu
elementlerinin tek elektronu kadar olmasa da yine kolaylıkla ortamdan
kopar. Bu nedenle IIA grubu elementleri +2 değerlikli iyon halinde
bileşik oluşturur. Bu grupta yer alan elementler IA grubu
elementlerinden daha az aktif, daha yoğun ve daha serttir.
Periyodik cetvelin IIA
grubunda hepsi ametal olan flüor (f), klor(Cl), brom (Br), iyot (ı) ve
astaton (At) elementleri bulunur. Bunlara tuz üreten anlamına gelen
halojen adı verilir. Oda sıcaklığında F ve Cl gaz, Br sıvı, I ise
katı halde bulunur. Halojen atomlarının s ve p değerlik orbitallerinde
yedi tane değerlik elektronu vardır. Halojenler kararlı hale gelmek
için genellikle dışarıdan bir elektron alarak -1 değerlikli iyonlar
halinde bileşik oluşturur. Bu halojenler bir kısım bileşiklerinde +1,
+3, +4, +5, +6, +7 değerlikli olabilir. Halojenler oldukça aktiftir.
B Grubu elementleri
:
Değerlik elemanları son olarak d orbitalinin doldurduğu elementlerin
yer aldığı gruplardır. III B ile başlayıp II B ile sonlanan gruplarda
yer alan elementlere geçiş elementleri ya da geçiş metalleri denir.
Geçiş elementleri kimyasal tepkimelerinde d orbitalinden önce s
orbitalinden elektron verir. Bu elementler genellikle birleşiklerinde
çok farklı değerlikli iyon halinde bulunur. B grubu elementlerinin
tamamı metaldir, 30 elementtir.
Elektron dizilişleri f
orbitali ile sonlanan elementlere iç geçiş elementleri denir. Bu
elementler periyodik cetvelin altında f bloğunda bulunur. Hepsi
metaldir. Lantanitlerde Pm elementi dışındakiler radyoaktif değildir.
Aktiniflerin ise tamamı radyoaktiftir.
Grupların incelenmesinde
dikkat çekici yön, aynı grupta yer alan elementlerin son orbital türü
ile bu orbitallerde yer alan elektron sayısındaki aynılıktır. Bu
aynılık, aynı grupta yer alan elementlerin kimyasal özelliklerinin
benzerliğine neden olur.
VIII A veya 0 (sıfır)
grubu elementleri ( He, Ne, Ar, Xe, Rn ) soy gazlar olarak bilinir.
Değerlik elektronları değerlik orbitallerini tamamen doldurmuştur. Çok
zor şartlarda çok az bileşik yaparlar. Bu nedenle bileşik yapamaz
olarak bilinirler. Doğada tek atomlu olarak bulunurlar, renksizdirler.
Periyodik
özellikler :
Periyodik cetvelde
elementlerin atom numaralarına bağlı olarak yerleri değiştikçe atom
çapları ve elektron dizilişleri farklılık gösterir. Bu durum
elementlerin özelliklerinde de periyodik değişmelere neden olur.
Özelliklerdeki değişmeler periyot ve gruplara göre şöyle
özetlenebilir;
A)
Periyotlarda soldan sağa gidildikçe;
1- Atom numarası büyür, değerlik
elektron sayısı büyür
2- Atom kütlesi büyür
3- Atom çapı küçülür
4-Orbital sayısı değişmez
5- İyonlaşma enerjisi
artar ( Bu artışta küresel simetrik durumlar istisna oluşturur )
6- Elektron ilgisi ve
elektronegatiflik artar
7- Metalik özellikler (
elektrik, ısı iletkenliği vb. ) azalır, amettallik özellikler artar.
8- Metallerin
erime-kaynama noktaları yükselir, sertlikleri artar hidroksitlerinin
bazlık kuvveti azalır. Amettallerin erime ve kaynama noktaları düşer,
asitlerinin asitlik güçleri artar.
9- Metallerin kimyasal
tepkime ilgileri (aktiflikleri) azalırken, ametallerin kimyasal
tepkime ilgileri artar.
İyonlaşma
enerjisi :
Gaz halindeki nötr bir atomun en
yüksek enerji düzeyindeki orbitallerinde bir elektron koparmak (
sonsuz uzaklığa götürmek ) için verilmesi gereken enerji miktarına
denir. İyonlaşma olayı dışarıdan ısı alan ( endotermik ) bir olaydır.
|