METALURJİ
Metalurji; metallerin cevher ve
diğer kaynaklardan (hurda vs.) kazanılması, rafinasyou
(saflaştırılması ) ve alaşımlandırma, şekil verme ve ısıl işlemlerle
metal endüstrisinin kullanımına uygun özellikler kazandırarak bu
özelliklerin çeşitli testlerle incelenmesi konularını kapsayan bir
bilim ve teknoloji dalıdır .Bu tanıma göre metalurjinin bir kimyasal
bir de fiziksel yanı vardır.
Kimyasal Yönü;
Metallerin çeşitli yöntemle kazanılması, rafinasyonu ve
alaşımlandırılması
Fiziksel Yönü;
Endüstrinin hizmetine sunulacak metallerin iç yapılarının incelenmesi,
çeşitli etkilere karşı davranışlarının incelenmesi ve bazı fiziksel ve
termik işlemlerle metallere iyi özellikler kazandırılması
ÖRNEK:
Doğada genellikle Fe2O3 ve Fe3O4 bileşikleri şeklinde bulunan demir
mineralleri gangdan ayrıldıktan sonra kok ve curuf yapıcı maddelerle
yüksek fırına şarj edilir. Karmaşık ve büyük bir donanıma tipik bir
örnek olan böyle bir tesiste, günde yaklaşık 1000 ton demir üretimi
için 3000 tonun üzerinde cevher ve yardımcı malzeme ergitilmekte ve
koklaştırma, sıcak hava, rafinasyon, döküm ve nakliye gibi işlemler
için ayrı bir şehir görünümünde alan işgal edilmektedir. Burada
üretilen demir daha sonra uygulanan rafinasyon ve alaşımlandırma
işlemlerinden sonra dahi, nihai kullanım için uygun özelliğe
getirilebilmiş değildir; uygun parça haline dökülmesi veya
haddelenmesi ve ısıl işlem gibi yapıyı ıslah edici işlemlere de
ihtiyaç göstermektedir.
Metalurjinin Tanımı, Tarihçesi
ve Sınıflandırılması
Bir çok metal atomunun ancak çok
azı yeryüzünde serbest halde bulunmaktadır, geri kalanı ise oksijen,
kükürt, arsenik, silis ve karbon gibi metalik olmayan elementler ile
birleşik durumdadır. BU birleşikler de ayrıca kayaç ve kil gibi
kütleler içerisinde yer almaktadır. Söz konusu metallerin kazanımında
ilk adım bu bileşikleri birlikte bulunduğu kayaç ve kil gibi yabanı
maddelerden ayırmaktır. Teknolojik gelişmeler, daha az yakıt
kullanımı, daha az çevre kirliliği ve daha fazla verim elde edilmesi
için hızla yol almaktadır. Günümüzden 50 yıl önce bakır, çinko ve
kurşun için % 5-6, demir ve mangan için % 48-50 işletilebilir cevher
tenörlerinin bugün bakır için % 0.5, kurşun için %0.7, çinko için %
2.7, mangan için % 25 ve Fe için % 30 seviyelerine kadar inmiş olması
bu teknolojik gelişmelerin sonucudur.
Cevherlerden metal elde edilmesi
için yapılan işlemler şunlardır;
Konsantrasyon:
Metal içeren minerallerin gang minerallerinden mümkün olduğu oranda
ayrılması ve yüksek tenörlü ayrı bir ürün olarak toplanmasıdır. Bu
işlem basit bir ufalama-eleme işlemiyle mümkün olduğu gibi, farklı
minerallerin farklı özelliklerinde yararlanılarak da yapılabilir. Bu
işlem basamağı “Cevher Hazırlama” bilim dalının konuları içinde yer
almaktadır. Bu aşamada genelde metal minerallerinin kimyasal yapısı
aynı kalmaktadır.
Metal Ekstraksiyonu (Metal
Üretimi) :
Konsantrasyon işlemini takip
eden bu adımda; sıcaklığın hakim olduğu “piro” yöntemler ile ya da
sulu ortamların hakim olduğu “hidro” yöntemler ile yapılır.
Pirometalurji-Piro Yöntemler:
Kalsinasyon ve Kavurma gibi erime derecesinin altındaki
işlemleri; Sıvılaştırma gibi yalnızca istenilen metalin sıvı
hale getirilip, geri kalanının katı halde bırakılmasını; Tam
Ergitme gibi metal ve gang minerallerinin tümünün eritilerek curuf
yapıcılar yardımıyla sıvı fazlara ayırma gibi işlemleri;
Distilasyon gibi yalnızca ilgi duyulan metalin gazlaştırılıp daha
sonra yoğunlaştırılması işlemlerini kapsar.
Hidrometalurji-Hidro-Yöntemler:
Cevherdeki metalin sulu bir ortamda çözeltildikten (Liç) sonra bu
çözeltiden kimyasal veya elektrolitik olarak çökelmesi gibi kademeleri
kapsar. Piro veya Hidro yöntemlerle yapılan ekstraksiyonları
rafinasyon işlemi takip eder.
Rafinasyon:
Piro veya hidro yöntemlerle kazanılan metal fazı içindeki
empüritelerin miktarının düşürülüp belli seviyede tutulması işlemidir.
Bu ise piro veya elektrometalurjik yöntemler ile yapılır.
Pirometalurjik Rafinasyon:
Safsızlıkların oksidasyonu ve ardından istenen metalin çok dikkatli
bir şekilde de-oksidasyonu temin edilerek yapılır.
Elektrometalurjik Rafinasyon:
Pirometalurjik rafinasyon ile elde edilen saflıktan daha fazla bir
saflık derecesi isteniyorsa elektroliz veya vakum tekniği kullanılır.
Elektroliz içeren bu yönteme de elektrometalurjik rafinasyon adı
verilir.
Metalurjinin Tarihi Gelişimi:
İnsanlığın metaller ile ilk teması
en eski çağlara kadar gider. Metallerin insanlık tarihinde oynadıkları
rol ve istifade imkanları, metaller hakkındaki bilgilenme ile doğrudan
ilgilidir. Bugün bile bir toplumun dünyadaki ekonomik ve endüstriyel
yeri kullanılan metal miktarıyla belirtilmektedir. Artan nüfus ve
toplumlar arsında ortaya çıkan hastalıklar, savaşlar ve hakim olma
duygusu araştırmaları teşvik etmiş ve yeni buluşlar ortaya konmuştur.
İnsanoğlu önce taşları kullanmaya
başlamış ve bir gün bileşik teşkil etmeyen ve tabi vaziyetiyle dikkati
çeken altın, bakır ve gümüşü fark etmiştir; Gevrek taş aletler yerine
bunların dövülerek şekillendirilebilir olduğunu görmüştür. İlk defa
dövülmüş bakırın kullanılmasının MÖ 4500 yıllarına rastladığı ve ancak
bundan 2000 yıl sonra cevherlerden bakırın üretilebildiği
sanılmaktadır. Altın, gümüş ve bakırın arkasından demirin
kullanıldığı, ancak diğerlerine kıyasla keşfedildiği yerde sır olarak
tutulduğu dikkati çekmektedir. Çünkü demir, daha önce bakırlı kalay
cevherlerinin birlikte ergitilmesi ile elde edilen bronzdan (tunç)
daha serttir ve silah yapımı için üstün özelliklere sahiptir. Ayrıca
demirin redüklenmesi bakıra göre daha zor olduğu için ilk
keşfedildiğinde, önceleri ancak “sünger demir” şeklinde kısmen
redüklenmiş olan ve beraberinde redüklenmemiş oksit ve silikatlı
empüriteleri ihtiva eden bir bileşik elde edilebilmekte idi. Bu madde
belli bir sıcaklıkta dövüldüğünde yalnızca bu empüriteler ergiyor ve
geriye ham demir kalıyordu. Bugün ki dökme demirlerin değişik
yöntemler ile çok önceleri üretilmiş olmasına rağmen, yüksek karbonlu
alaşımlarının yapılması ve sonra da bunların karbonundan temizlenmesi,
yani bugün ki ÇELİK özelliğinin elde edilmesi ancak son 200 yılda
başarılabilmiştir; Bunda 18.yy’ın sonlarında odun yerine kömürün
kullanılmaya başlanması ve 19.yy’ın ortalarında BESSEMER PROSESİ ile
ilk defa sıvı ham demirden çelik üretilmesinin payı büyüktür. Bundan
sonra demir-çelik konusundaki gelişmeler baş döndürücü bir hızla
ilerlemiştir.
Metallerin keşif ve üretimi bakır,
tunç, pirinç ve demir sırasına göre olsa da, bu sıra dünyanın her
yerinde aynı değildir. Bazı yerlerde demir devrinin başa geçtiği
görülür. Bu konuda gerçek olan bölge halkının söz konusu metaller ile
olan ilk temasının tamamen tesadüfi olması ve bölge özelliğine bağlı
bulunmasıdır. Civanın keşfi bakır kadar eskilere dayanmakta ve
Romalılar bunu altının “amalgamasyon” tekniği ile kazanılmasında
kullanmaktaydılar. Saf çinkonun son yüzyıla kadar keşfedilmemiş
olmasına rağmen yine Romalılar tarafından bakır cevherleri ile
birlikte karışık olarak izabe edilmesi sonucunda pirinç alaşımı
şeklinde kullanıldığı bilinmektedir. Alüminyum üretimi ancak 1886
yılından itibaren, magnezyum ise 20.yy’ın ortalarından itibaren mümkün
hale gelmiştir. II. Dünya harbi yılları ise uranyum, berilyum, niobyum,
titanyum ve zirkonyum gibi stratejik metallerin keşfedildiği devredir.
Anadolu’da metal üretimi çok eski
tarihlere dayanmaktadır. Bakırın MÖ 7000 yıllarında üretildiği (Çin ve
Avrupa’da bakırın en eski tarihi MÖ 4000) ve mevcut eski curuf
yığınlarından Anadolu’nun bakırın eski dünyaya yayılışının çıkış
noktası olarak kabul edilebileceği anlaşılmaktadır. Yine Anadolu’da MÖ
3000 yıllarında simli-kurşun cevherlerinden gümüş ve kurşunun ilk önce
Trabzon civarında üretildiği, hatta o tarihlerde üretilen gümüşün bir
kısmının Mısır altınları ile değiştirildiği bilinmektedir. Halen
işletilmekte olan Ergani bakır yatakları MÖ 2000 yıllarında Asurlular,
Küre bakır madeninin eski Yunanlılar ve Romalılar, Bolkar dağı
kurşun-gümüş madeninin ise MÖ 2500-3000 yıllarında Hititler tarafından
işletildiği de ayrıca bilinmektedir.
Yukarıda da işaret edildiği gibi,
Mezopotamyalılar, Mısırlılar, Yunanlılar ve Romalılar Cu, Au, Fe, Pb,
Hg, Ag ve Sn’ı ilk defa kullanan kavimlerdir. Bu yedi metalin ilk
tarihi metaller olmasına önemli nedenler vardır. Bu metallerin bazısı
nabit durumda bulunabilmektedir (Au, Ag, Cu, Fe (Meteorit) ve Hg gibi)
.Özellikle Cu, Fe, Sn ve Pb 800 °C veya daha düşük sıcaklıkta
kolaylıkla redüklenebilmektedir. (Tablo 1.1). Bu sıcaklıklar ise
karbon cinsi yakıtlar ile kolaylıkla sağlanabilmektedir.
Bu metallerin bazılarının ergime
sıcaklıkları düşüktür (Örneğin, Pb ve Sn gibi); Civa ise oda
sıcaklığında bile sıvıdır ve bu durum kolay üretimin bir nedenidir.
Tablo 1.1. Metaller ve Ergime
Sıcaklıkları.
METAL |
ERGİME
SICAKLIĞI(°C) |
MİNİMUM
İZABE SICAKLIĞI(°C) |
Bakır |
1083 |
400 |
Demir |
1540 |
800 |
Kurşun |
327 |
800 |
Kalay |
232 |
600 |
Ayrıca metal içerisinde bulunan
empüritelerin ergime sıcaklığını düşürmesi de (örneğin %4 Cu içeren
demir 1540 °C yerine 1100 °C de erimektedir) kolay redüklemede bir
etkendir. Redükleyici olarak önceleri ormanlardan elde edilen odun
kömürü kullanılırken, teknoloji geliştikçe fırın ve yakıt kullanımında
da değişiklikler ortaya çıkmıştır. İlk kullanılan fırınlara değişen
tabakalar halinde cevher ve odun kömürü doldurulduktan sonra
ateşlenmekte ve ateşi 3-4 gün devam ettirilmekteydi. Cevherden metal
teşekkül edip fırının altındaki eğimli kısımdan akmaya başladığı zaman
ateş kısılmakta ve metal 800-1500 gramlık yumrular halinde elde
edilmekteydi.
Metallerin bileşiklerinden serbest
hale gelmesinde geçerli bir kural; kömürün yanması ile oluşan
redükleyici gazların metale bağlı oksijeni alıp onu serbest
bırakmasıdır;
Fe2O3(k)+3CO(g)
2Fe(k)+3CO2
Eskiden beri büyük ölçüde üretilen
diğer dört metal (altın, bakır, kurşun ve kalay) için de benzer
denklemler geçerlidir. Halbuki, yerkabuğunda çok miktarda bulunduğu
halde alüminyumun kömürden çıkan gazlar ile redüklenmesi oldukça
zordur ve endüstriyel ölçekte üretimin çok gecikmiş olması bu nedene
dayanır. Bir metal oksidin kömürle kolay ve zor redüklenebilirliği
genellikle bu bileşiğin ayrışma ısısından (?H) anlaşılabilir.
Ayrışma Isısı:
Bir mol bileşiğin ayrışması sırasında verilmesi gereken veya alınan
ısı miktarıdır. Demir oksit için ayrışma ısısı:
Fe2O3
2Fe+3/2O2 , ?H=+198.500 cal.
denklemi gereğince her 159.7 gram
demiroksit için 198.5 Kcal olmalıdır. Pozitif değerin anlamı sisteme
ısı verilmesi gerektiğidir. Bir metal oksitin metale redüklenmesi için
gerekli enerji (ısı), esas itibariyle minerale bağlı her bir oksijen
atomunun;
CO+1/2O2
CO2 , deltaH=-68 000 cal.
reaksiyonuna göre karbon monoksit
ile birleşmesinden temin edilir. Dolayısıyla bir oksitin
redüklenmesindeki güçlük, bu oksitin ayrışma ısısının, formulündeki
oksijen atomu sayısına bölünmesi ile elde edilen değer ile
orantılıdır. Örneğin; Fe2O3’de oksijen atomu
başına ayrışma ısısı 198 500/3=66 200 kaloridir. Tablo 1.2’de altından
kalaya kadar bazı metallerin izafi redükleme ısıları (Oksijen başına)
karbonmonoksit reaksiyonu ile ortaya çıkan ısıdan (68 000 cal) az veya
ona eşittir. Bu nedenle söz konusu metaller, odun kömürü yardımı ile
binlerce yıl önce bileşiklerinden redüklenebilmişlerdir. Ancak
bunlardan bazılarının ergime sıcaklıklarının yüksek olması (Mo ve W
gibi), bazılarının ise yer kabuğunda düşük oranda bulunmaları (Sb,Co,Ni)
tanınmalarını geciktirmiştir.
Tablo 1.2.Bazı Önemli Metal
Oksitlerin Metale Redüklenmesinde Güçlük Sırası
OKSİT |
deltaH/OKSİJEN ATOMU (CAL.) |
OKSİT |
deltaH/OKSİJEN ATOMU (CAL.) |
Au2O3 |
-3700 |
Fe3O4 |
+66500 |
Ag2O2 |
+7000 |
SnO2 |
+69000 |
HgO |
+21700 |
ZnO |
+83500 |
CuO |
+38500 |
Cr2O3 |
+91000 |
PbO |
+52500 |
MnO |
+96500 |
Sb2O3 |
+55300 |
SiO2 |
+100500 |
CoO |
+57600 |
TiO2 |
+109000 |
NiO |
+57800 |
Al2O3 |
+126600 |
MoO3 |
+57800 |
BeO |
+135000 |
WO3 |
+65200 |
MgO |
+146000 |
Fe2O3 |
+66200 |
CaO |
+151600 |
FeO |
+66200 |
|
|
Yine aynı tablodan görüldüğü gibi,
kalayın ötesindeki metallerin karbonmonoksit ile redüklenmeleri
gittikçe daha fazla güçleşmektedir. Ancak bunlar için, modern
teknoloji çağında aşağıda sayılan etkin redüksiyon teknikleri
geliştirilmiştir.
Redüklenecek metalin oksidini
ihtiva eden bir ergiyik-tuz elektrolizi
İzafi redüklenme ısıları alüminyum
oksidinkinden daha küçük olan metal oksitlerin toz alüminyum metali
ile reaksiyona sokularak redüklenmesi
Elektrik fırını gibi bir ısı ortamı
kullanmak sureti ile bir redükleyici vasıta (karbon, hidrojen,ferro-silisyum,
kalsiyum karbür vs.) ile redükleme. Çinko, krom ve magnezyum bu yol
ile üretilen metallerdendir.
Buraya kadar, metal üretimindeki
tarihi gelişmelerle ilgili kısa bilgiler verilmiştir. Aşağıda, her
çağa damgasını vuran, özellikle bakır, altın, demir, civa, gümüş ve
kalay üretimlerindeki bazı tarihi gerçeklere ve ilaveten metal
üretiminde verim, kapasite ve ekonomiyi önemli ölçüde etkileyen kok ve
hidrojen kullanılması, hidro ve elektrometalurjinin uygulamaya
sokulması ile ilgili konulara kısaca değinilecektir.
Bakır
Lucas’a göre metalik bakır
Mısırlılar tarafından keşfedilmiştir. Mavi ve gri renkteki bakır
mineralleri (Azurite ve Malachite) ve bakır sülfür cevherlerinin de
çok eskiden bilindiği ve bu devirlerde önce bunların bir kavurma
işlemi ile oksitlendiği, daha sonra da odun kömürü ile metale
redüklendiği bilinmektedir. Bu işlemin, odun kömürü ile kapatılan
cevhere hava üflenmek suretiyle sülfürlerin bir kısmının önce bakır
oksite ve bu bakır oksitin de sülfürlerle metale redükleme şeklinde
cereyan ettiği sanılmaktadır.
2CuO+CuS 3Cu+SO2
Altın
Bu konuda eski haritalar MÖ 1350
yıllarında Mısır’da bir altın madeni olduğunu göstermektedir. Altın
parçalar daha çok Mısır mezarlarında bulunmuştur. Bu parçalar yaklaşık
% 10 civarında gümüş içermektedirler. Nubia’daki altın madeninin daha
çok eski Mısırlılar tarafından işletildiği bilinir. Altın
cevherlerindeki altının kazanılma işlemi gayet basit bir işlemdir.
Alüvyonlu cevherler durumunda bir su akıntısında yıkama sonunda su
hafif kısımları uzaklaştırmakta ve geride daha ağır altın parçacıkları
kalmaktadır. Altının kuvars esaslı kayaçlar içerisinde bulunması
durumunda ise kayaç parçaları önce çekiçler ile kırılmakta,
öğütülmekte ve öğütülmüş kısımlar eğik bir tabla üzerinde
yıkanmaktadır. Bu konuda bazı madenlerde çok eski zamanlardan kalma
taş malzemeden öğütücüler ve taş tablalara rastlanmıştır. Yine bu
tarihlerde civanın bulunduğu ve amalgamasyon tekniği ile altının
kazanılmasında kullanıldığı bilinmektedir.
Demir
Eski devirlerden kalan demir
parçalarının araştırılması ile demirlerin meteorit esaslı olup
olmadığı kolayca anlaşılabilen numuneler üzerinde incelemeler
yapılmıştır. Meteorit demir parçaları her zaman % 6-8 Ni içerirler.
Dolayısıyla meteorit olmayan kalıntılardan demirin ilk önceleri dövme
demir şeklinde üretilip kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu tür demir,
insanlar tarafından çekiçlenmek suretiyle silah ve malzeme yapımında
kullanılmaktadır. Demir cevherinin odun kömürü ile redüklenmesi sonucu
elde edilen ürün, süngerimsi bir yapıda idi ve cüruf içermekteydi. Bu
ürün yeniden ısıtılıp bu sıcaklıkta çekiçlenmek suretiyle cürufu
akıtılmakta ve sonra da istenilen aletin şekline getirilmekte idi.
Kurşun
Galen (PbS) metalik görünüşü
nedeniyle hemen dikkati çekmiştir. İlk zamanlarda Mısırlılar
tarafından, daha çok bir göz boyası olarak kullanılmıştır.
Metalik kurşunun cevherlerinden
kazanılması eski devirlerde uygulanan bir çok metalurjik işlemin en
basitidir. Bu işlemde cevher eğimli bir zemine yerleştirilen yakıtın
üzerine yığılmakta ve kavrulmaktadır.
PbS+3/2O2
PbO+SO2
PbO+C Pb+CO2
ve teşekkül eden metalik kurşun,
yığının tabanından, sızıntı şeklinde alınmakta idi.
Civa
Civanın eski Çinliler ve Hintliler
tarafından bilindiği ve Mısır mezarlarındaki kanıtlardan bunun
tarihinin MÖ 1500-1600 olduğu zannedilmektedir. Dioscorides, civanın
cinnabar türü cevherinden kazanılması konusunda, Pliny ise civanın
kösele arasında sıkılmak suretiyle rafinasyonu ve zehirleme
konularında geniş bilgi vermişlerdir.
Gümüş
Eski tarihlerde işlenen gümüşün en
büyük kaynağının Arjantin demir-kurşun cevherleri olduğuna
inanılmaktadır. BU cevherlerde bulunan gümüş, “Küpelasyon” yolu ile
kazanılmıştır. Bu maksatla kurşun ve diğer metaller oksitlendirilip
sıyrılmak suretiyle alınırken asil metaller olan altın ve gümüş bu
işlemlerden etkilenmemektedir. Kurşun, daha sonra yeniden ergitme
işlemleri sonunda kazanılmaktadır.
Eski devirlerde altındaki gümüşün
ayırt edilmesi üzerinde de durulmuştur. Ergitilen alaşım, suya
akıtılmak suretiyle granüle edilmekte ve sonra da bilinen tuz ve kil
ile karıştırıldıktan sonra odun kömürü ile kızıl ısıya kadar
ısıtılmakta idi. Isıtma esnasında gümüş AgCl bileşimine dönüşmekte ve
kil tarafından absorbe edilmektedir. Altın ise bu işlemler sırasında
etkilenmeden kalmaktadır.
Kalay
Tek başına veya bronz (Cu-Sn)
şeklinde kalayın eskiden beri kullanıldığı bilinmektedir. Kalayın
tarihi oldukça karanlıktır ve kullanıldığı ilk tarihler pek
bilinmemektedir. Büyük ihtimalle, kalay tek başına ayırt edilmezden
önce bronz bünyesinde kullanılmıştır. Bu ise kalay minerallerinin de
birlikte bulunduğu veya karıştırılarak bakır cevherleri ile birlikte
izabesiyle mümkündür. Kalay ve bakır cevherlerinin değişik özellikleri
nedeni ile bunun hangi şartlarda yan yana getirilmiş olmasından çok
tek başına bakırın sahip olduğu özelliğin bu suretle iyileştirilmiş
olması önemlidir. En önemli kalay cevherinin kasiderit olduğu ve bazı
klasik yazarların bu cevherin kaynağının veya kalay adalarının büyük
ihtimalle Sicilya olduğunda birleştiği bilinmektedir.
METALURJİDE BAZI ÖNEMLİ KEŞİFLER
Kok’un İzabede Kullanılmaya
Başlanması
Eski izabe proseslerinde
ormanlardan üretilen odun kömürü kullanılmıştır. Daha sonraları
yeraltından çıkarılan kömür devreye girmiştir; ancak hemen arkasından
bu tür kömür bünyesinde var olan bazı bileşenlerin metalurjik
prosesler için zararlı olduğu görülmüştür. Bununla birlikte kömür gazı
patlamaları yanında (Davy Lambası 1886 yılında kullanılmaya
başlanmıştır) havalandırma ve drenaj gibi madencilik problemleri de
odun fiyatlarının artışına neden olmuştur. Bir çok problem 1709
yılında ilk kefa kömürün kok kömürüne dönüştürülmesi sayesinde
çözülmüştür. Kok kömürü bilindiği gibi en az uçucu bileşene sahip
özelliktedir. Diğer taraftan kömür üzerinde yapılan bu basit işlem
demir endüstrisini önemli ölçüde etkilemiştir. Örneğin dayanıklı ve
gözenekli özelliğe sahip olan kok kırılıp ufalanmaksızın yanması
sayesinde, daha büyük fırınların inşa edilmesini ve dolayısıyla birim
zamanda daha fazla metal üretimini mümkün hale getirmiştir.
Hidrojenin Keşfi ve Redükleme
İşleminde Kullanılması
Hidrojenin ilk olarak 1783 yılında
Berzelius Wöhler ve Bergman tarafından, oksitlerinden metalik
tungstenin kazanılmasında kullanılması izabe alanında bir gelişme
basamağını oluşturmuştur. Bilindiği üzere, hidrojenin keşfi 1766
yılında Cavendish tarafından yapılmıştır; bu tarihlerde ise tungsten
Elhujar kardeşler tarafından, WO3’in karbonla redüksiyonu
sonucu kazanılmakta idi. Hidrojen, sıcak karbondan daha güçlü
redükleme özelliğine sahip olsa da bugün daha çok oksitlerinden alkali
metallerin redüklenmesinde, sulu çözeltilerdeki örneğin Cu, Co ve Ni
‘in toz ve metalik olarak çözeltilmesinde ve alüminyum ile magnezyumun
ayırt edilmesinde kullanılmaktadır.
Alüminyumun Oksitinden
Kazanılması
Alüminyum keşfinden sonra,
oksitinin tüm bozunma ile ilgili yöntemlere çok kuvvetli bir direnci
olduğunun farkına varıldı. Davy başarısızlıkla sonuçlanan bir
1.000-plaka pili denedi. Drested ise 1825 yılında alüminyum oksiti
karbon ile karıştırdı ve klorun gücü ile onu klorür bileşiğine
çevirdei ve sonra susuz klorürü potasyum amalgam ile reaksiyona soktu;
üçüncü bir kademe ile de civanın distilasyonu vasıtasıyla çok az
miktarda alüminyum elde etti. Wöhler 1827’de aynı deneyleri
tekrarladı, ancak potasyum amalgamı yerine sodyumunkini kullandı ve
daha iyi bir alüminyum ürünü elde etti. Aynı tarihlerde Peligot,
1941’lerde ilk defa UCl4 ‘ü potasyum ile redükleyerek
metalik uranyumu elde etti. Wöhler bu metodu kendi işine adapte etti;
potasyum amalgamı yerine direkt potasyumu kullandı ve alüminyum
partiküllerini elde etti; ancak problem bu partiküllerin birbirleri
ile birleşmemesi idi. St.Claire Deville potasyum yerine metalik
sodyumu kullandı. Böylece alüminyum partiküllerinin birbiriyle brleşme
sorunu çözüldü. BU son çalışma sırasında bir reaksiyon ürünü olarak
sodyum klorür oluştu ve bir flux (curuf yapıcı) şeklinde davranış
gösterdi ve partiküllerin yüzeyinde bir film şeklinde Al2O3’i
çözdü. Bu metot daha sonraları klorürler ve florürler gibi diğer
bileşiklere de uygulandı. Bu yoldan Zr, Ti, Ce, Th, Be, B, Si, Ta ve Y
gibi metaller bileşiklerinden ayırt edildi. Alüminyumun kolaylıkla
üretiminin sağlanmasından sonra bu metal oksitlerine daha zayıf bağlı
ancak diğer yöntemlere daha dirençli metallerin oksitlerinden
redüklenmesinde kullanılmaya başlandı.
Çeliğin Yaşı
1850 yılında İngiltere’de Henry
Bessemer, Amerika’da William Kelly çelik yapımında hava basınçlı
prosesi keşfettiklerinde bu durum metalurjide gelişmenin nedeni oldu.
Silis cinsi fırın içi kaplamanın kullanılması nedeni ile, o sıralarda
pik demirden fosforun temizlenmesi mümkün olmuyordu. Bu durum 1878’de
Thomas ve Gilchrist’in magnezyum bileşimli kaplamayı kullanmaya kadar
devam etti. Ancak bundan sonra proses her türlü cevhere uygun hale
gelmiş oldu. Aynı Bessemer Prosesi 1886 yılında bakır matının bakıra
dönüştürülmesinde de uygulamaya sokuldu. Bessemerden kısa bir müddet
sonra pnömatik konverterler keşfedildi;o sıralarda çelik yapımında bir
diğer proseste ise Siemens tarafından keşfedilen açık-ocak tipi
fırınlar uygulanmakta idi. 1868’lerde açık-ocak tipi çelik üretimi
İngiltere’de başarılı bir şekilde geliştirildi ve bugüne kadar bu
proses her yerde dünya çelik üretiminin yaklaşık % 80’ini karşılayacak
oranda uygulandı.
Çeliğin büyük hacimlerde üretimini
mümkün kılan bu proseslerden önce demirin tek kullanılan cinsi dövme
demir idi. Dövme demir pik’in yeniden ergitilmesi ve sürekli
karıştırma yolu ile yeni yüzeyleri hava ile temasa geçirmek ve bu
suret ile empüriteleri okside etmek şeklinde elde edilmekte idi. Tüm
empüritelerin temizlenmesinin ardından metal hamur, macun haline
dönüşmesi ve ergime noktasının yükselmiş olmasından dolayı bu haliyle
çalışmayı çok güçleştiriyordu. Sıcaklık daha sonra yükseltiliyor ve
macun şeklindeki demir her biri 3.5-4.5 kg’lık toplar haline
getiriliyordu. Daha sonra bu toplar alınıyor ve bünyede kalmış curufun
ayırt edilmesi maksadıyla bir çekiçleme işlemine gönderiliyor ve çubuk
şekline getiriliyordu. “Puddling” olarak bilinen ve dövme demirin
curufunun temizlenmesi ile ilgili olan bu proses; çok yavaş, yorucu ve
verimsiz idi. Bu nedenlerden dolayı Bessemer’den önce çelik pahalı bir
alaşım idi.
Hidrometalurjinin Başlaması
1887 yılı modern hidrtometalurjinin
başlangıcı sayılır. Bayer’in boksit cevherlerinin liçi, Mc Artur’un ve
Forrests’in ise siyanürizasyon prosesleri ile ilgili olan patentleri
almaları bu tarihlere rastlar. Bayer prosesi ile boksit cevherlerinden
alüminyum, siyanürizasyon prosesi ile altın cevherlerinden altının
çözeltiye alınması bugün bile keşfedildikleri yıllarda yapıldığı
şeklinden çok farklı değildir. Hatta Bayer prosesinin otoklavda
basınçlı liç uygulamasına, siyanürizasyon prosesinin ise metalurjideki
tikiner ve vakum tipi filtrelerin devreye sokulmasına neden olduğu
sanılmaktadır.
Elektrometalurjinin Başlaması
1831 yılında Faraday’ın manyetik
bir alanda hareket ettirilen telde elektrik akımı meydana geldiğini
keşfetmesine rağmen, dinamonun keşfi için 40 yıl daha beklenmiştir. BU
keşiften önce elektrik kaynağı olarak yalnızca primer pil hücreleri
kullanılıyordu. Bu tür pil hücrelerinin ilk defa 1869 yılında Swansea
yakınlarında bakırın elektrolitik rafinasyonunda kullanıldığı görülür.
Dinamonun keşfinden sonra elektriğin metalurjik proseslerde
kullanılması aşağıdaki sırayı takip etmiştir;
Metalik sodyumun kazanılması için
demir katot ve nikel anotlu bir hücrede eriyik NaOH’un elektrolizi
(1866 Castner Prosesi). Daha ucuz olan sodyumun, klorürlerinden
alüminyum redüklenmesinde kullanılması (St.Claire-Deville Prosesi) ile
alüminyum fiyatları o tarihlerde 20 kat düşmüştür.
1886 yılında Fransa’da Heroult ve
Amerika’da Hall, kryolit içinde Al2O3 çözündürülmüş bir ergiyik
banyodan elektroliz yolu ile alüminyumun öretilmesi konusunda patent
almışlardır. Bu proses 1887 yılında endüstriyel boyutlarda uygulamaya
sokulmuştur. Alüminyumun ticari seviyede ve ucuz olarak üretimini
takiben, yukarıda da işaret edildiği gibi, aşağıdaki reaksiyon gereği
diğer metal oksitlerin redüklenmesinde de kullanılabildiği
bilinmektedir;
3MeO+2Al Al2O3+3Me
1894 yılında Goldschmidt yukarıdaki
prosesi Cr ve Mn’ın üretiminde kullanmıştır.
Elektriğin ucuz üretilmesi halinde
metalurjik fırınların ısıtılmasında ve elektrolitik rafinasyon
işlemlerinde geniş bir kullanım ve avantaja sahip olduğu da ayrıca
bilinmektedir.
METALURJİNİN SINIFLANDIRILMASI
Metalurji, konuları itibariyle iki
ana grupta incelenebilir.
ÜRETİM METALURJİSİ(Ekstraktif-Üretim-Kimyasal
Metalurji)
FİZİKSEL METALURJİ (Malzeme veya
Kullanma Metalurjisi)
1.Üretim Metalurjisi
Doğada var olan cevher veya
artıklardaki metallerin, fiziksel ve kimyasal yöntemler yardımıyla
kazanılmaları ve yeterli saflığa getirilme işlemlerini kapsar. Başlama
materyali, ham cevher olabildiği gibi zenginleştirme yolu ile elde
edilen ve istenilen metalce zengin konsantre de olabilir. Bundan başka
eski izabe ve konsantrasyon artıkları, baca tozları ve çeşitli ara
ürünler de olabilir. Uygulanan yöntem ve donanıma bağlı olarak
tanelerin irileştirilmesi veya ufalanması gerekebilir. İrileştirme
işlemleri çeşitli aglomerasyon yöntemleri ile (peletleme, biriketleme
ve sinterleme), ufalama işlemi ise kırma ve öğütme ile sağlanır.
Mineraller, metallerin diğer
elementlerle olan kimyasal bileşikleridir. Üretilebilmeleri için gerek
yan kayaçlarından ve gerekse bu elementlerden ayrılmaları gerekir.
İşte; cevherlerden metallerin üretilebilmeleri için geliştirilen
fiziksel ve kimyasal temelli işlemler, üretim metalurjisinin
konularını oluştururlar.
Üretim yönteminde rol oynayan
faktörler ise;
Cevherin Mineral Yapısı,
Tenörü
Üretilmesi Planlanan Metalin Saflık
Derecesidir.
Bu faktörlerin ışığı altında üretim
metalurjisi;
Pirometalurji,
hidrometalurji,
elektrometalurji olarak üçe
ayrılır.
1.1.Pirometalurji:
Kalsinasyon
ve Kavurma gibi malzemenin ergime derecesinin altındaki
işlemleri; Tam ergime gibi metal ve gang bileşiklerinin tümünün
ergime suretiyle, ilave edilen curuf yapıcılarla ayrı sıvı fazlarda
toplanmasını; Distilasyon gibi yalnızca söz konusu metalin
buharlaştırılıp daha sonra yoğunlaştırılması gibi işlemleri içine
alır. Pirometalurjik işlemlerin bir kısmı asıl ekstraksiyon kademesine
uygun bir kimyasal bileşiğe dönüştürmek için de yapılmaktadır.
Metalurjik ön hazırlama başlığı içerisinde yer alan bu işlemlerin bir
kısmı (kavurma, sinterleme ve kalsinasyon gibi) kuru kimyasal
yöntemler olarak da anılmaktadır. (Isıya dayanıklı fırınlar gerekir.)
1.2.Hidrometalurji
Çoğunlukla “yaş kimyasal yöntemler
ile ilgili bir üretim dalıdır. Metalik malzeme; önce asidik, bazik
veya nötr karakterli sulu bir ortamda çözeltilmekte ve daha sonra
değişik kimyasal, termodinamik ve elektrolitik yöntemlerle çözeltiye
geçen metal kazanılmaktadır. Hidro işlem kademeleri çoğunlukla bazı
cevher zenginleştirme kademelerini de (öğütme, sınıflandırma,
kıvamlandırma (tikner), filtrasyon) içine alır. Sulu çözücü ortamda
malzeme içerisindeki metalik mineral bozunarak metal iyon halinde sulu
çözeltiye geçmekte, metal içermeyen kısım ise ya kısmen çözünerek
çözeltiye geçmekte veya tamamen katı artık içerisinde kalmaktadır. Bu
kısım metal kazanma kademesinden önce katı-sıvı ayrımı ile ayırt
edilir. Metallerin bu şekilde uygun çözücüler vasıtasıyla çözeltiye
alınması işlemine Liç denir. Tüm bu işlemler için sulu ortam
korozyonuna dayanıklı ekipman gerekir.
1.3.Elektrometalurji
Bu yöntem piro ve hidro metalurji
sahalarının her ikisinde de uygulanan bir yöntemdir. Bu sahada
elektrik enerjisinin kullanımı esastır. Elektrik enerjisinin
pirometalurjide, ısı vermek amacıyla kullanımı elektrotermik;
hidrometalurjide kullanımı ise elektroliz şeklinde olmaktadır.
Pirometalurjik uygulamalar daha çok
yüksek sıcaklıklara dayanıklı fırınları, hidro uygulamalar ise sulu
ortam korozyonuna dayanıklı ekipmanı gerektirir. Elektrometalurjik
donanımlarda aranan özellikler ise bu uygulamanın piro veya hidro
sahada uygulanmasına göre değişir.
2.Fiziksel Metalurji
Üretim metalurjisi yöntemleri ile
üretilmiş metal ve alaşımların kullanıma uygun son özellik ve şekle
getirilmesi için gerekli olan alaşımlandırma, şekil verme, ısıl işlem
yapı ve özelliklerin kontrolü ve malzemenin dış etkenlere karşı
korunması gibi konularla uğraşır. Konuları daha çok fizik ve mekanik
bilgilere dayanır, bu nedenle de çoğu defa “Malzeme Bilimi” olarak
anılmaktadır. Fiziksel metalurjinin alt dallarına “Toz Metalurjisi”
“Mühendislik Metalurjisi” ve “Mekanik Metalurji” gibi dallarında ilave
edildiği görülmektedir. Tablo 1. 3.’te her iki metalurji bilim alanına
ait başlıca ana konular bir arada verilmiştir.
Tablo 1 3 Metalurji
Bilim Alanına Ait Başlıca Çalışma Konuları
Üretim
Metalurjisi |
Fiziksel
Metalurji |
Pirometalurji
1. Kurutma
2. Kavurma
3. Kalsinasyon
4. Sinterleme
5. Ergitme
6. Destilasyon
7. Katı Halde
Redüksiyon |
Hidrometalurji
1. Çözeltme
2. Çözelti
Temizleme ve konsantrasyonu
3. Çözeltiden
Kazanma |
Elektrometalurji
1.
Elektrotermik
2. Elektroliz |
1. Alaşım
yapma
2. Şekil verme
3. Mekanik
işleme
4. Isıl işlem
5. Metaloğrafi
6. Malzeme
testi
7. Korozyon ve
korozyondan koruma |
|
|
|
|
Döküm, ısıl işlem,
şekil verme, korozyon ve kaplama gibi fiziksel metalurji
tatbikatlarını takiben malzemenin kazandığı yüzey ve iç yapı
özelliklerinin tespiti ve incelenmesi için çok çeşitli yöntemler
geliştirilmiştir. Metalografik yöntem; çeşitli oranlarda
alüminyum ve silisyum içeren alaşımların mikro-yapıları iç yapıdaki
değişik fazları net olarak görmemizi sağlayan bir yöntemdir.
Radyografi tekniğinde ise genellikle malzeme bünyesinde çeşitli
imalat hataları (boşluklar, çatlaklar vs.) malzeme tahrip edilmeksizin
radyasyon kullanılarak çekilen fotoğraflar ile tesbit edilmektedir.
Döküm;
ergimiş metal veya alaşımların arzu
edilen şekil ve büyüklükteki kalıplar içine dökülüp soğutulmasıdır.
Isıl işlem; döküm ve şekil değiştirmeler sonunda iç yapıda meydana
gelen gerilmelerin yok edilmesi, mukavemet, sertlik, elastisite gibi
kalıcı özelliklerin kazandırılması için katı metal ve alaşımların
belirli sıcaklıklarda (ergime sıcaklığının altında) ıstılıp özel
ortamlarda soğutulmalarını kapsar. Şekil verme; daha çok
haddeleme, dövme, tel çekme, presleme gibi mekanik şekillendirmeler
için kullanılan terimdir. Özellikle “plastik şekil verme” diye de
isimlendirilebilen bu tür işlemler sonunda malzeme özellikleri, döküm
yoluyla elde edilenden daha üstündür. Ekstrüzyon yani haddeleme yolu
ile çubuk ve alüminyum tüp imali, delme ve çekme yolu ile dikişsiz
boru imali işlemleri yapılmaktadır.
Bu bilim alanında kendi içinde
gruplama yapmak gerekirse fiziksel metalurjinin daha çok
metallerin fiziksel özellikleri, kristal yapıları, empürite etkileri,
alaşımlar, ısıl işlem ve metalografik incelemeleri içine aldığı;
toz metalurjisinin son ürüne varana kadar metal tozlarının
hazırlanması ve işlenmesi; mühendislik metalurjisinin ergimiş
durumdaki metallere ait işlemler (döküm, kaynak vb.); mekanik
metalurjinin ise daha çok katı durumdaki metal işlemleri (çekme,
dövme ve haddeleme vb.) gibi konular ile uğraştığı söylenebilir.
Korozyon ile ilgili bilim dalı ise iyonize olmuş sıvının
(elektrolit) metalik malzeme ile reaksiyon yapması gibi konularla
uğraşır.
Doğada duraylı olan metal
bileşiklerden oksitler, hidroksitler, karbonatlar, sülfatlar vs. bu
tarzda meydana gelirler. Belli başlı aşındırıcı maddeler ise ;
asitler, alkaliler, rutubetli hava, tatlı veya tuzlu su, endüstriyel
su ve atıklardır. Endüstriyel olarak malzemeyi korozyondan korumak iki
şekilde mümkündür;
Sözkonusu şartlarda korozyona
daha dayanıklı metaller kullanmak (platin, altın,
gümüş, krom, bakır,
nikel,kurşun)
Kolaylıkla korozyona uğrayacak
metali yüzeyini elektrogalvaniz yöntemlerinden faydalanarak korozyona
daha dayanıklı malzeme ile kaplamak.
Metalürji ve malzeme mühendisliği
insanlığın ihtiyaç duyduğu, geleceğe dönük mühendislik malzemelerinin, çevresel sorumlulukların da göz önünde tutulduğu üretim yöntemleriyle üretilmesi ve geliştirilmesi, ancak "teknolojik-ekonomik-ekolojik" denge bileşenlerinin her birinin zorunluluk arz ettiği mühendislikler arası bir misyon ve strateji odaklı bir çalışma süreciyle mümkün olabilmektedir.
Metalürji ve Malzeme Mühendisliği günümüzde kimya, makina, inşaat, uzay-uçak, elektrik-elektronik, çevre ve tıp alanlarına yayılmış çok disiplinli bir bilim ve teknoloji dalı olarak gelişmesini sürdürmekte ve verimlilik, enerji ve hammadde üçlüsü ile uyum içinde olan üretim süreçlerinin sektöre kazandırılmasında önemli rol oynamaktadır. Son yıllarda Metalürji ve Malzeme Mühendisliğindeki gelişmeler, genel olarak Metalürjik proseslerin optimizasyonu, nümerik simülasyon ve modelleme üzerine yoğunlaşırken, çevresel Metalürji uygulamalarında da, çevre kirliliğine yol açmayacak nitelikte atılabilir atık üretmek, de-metalize edilmiş (metal iyonlarından arındırılmış) çözeltiyi kullanılabilir su halinde sisteme geri döndürme şeklinde atık su de-metalizasyonu, ikincil kaynakların yeniden değerlendirilmesine yönelik reaktör ve proseslerin tasarımı (ve geliştirilmesi) gibi konular önde gelmektedir.
Enerji yoğun işletmelerin başında yer alan elektro-Metalürji uygulamalarında ise, sonlu elemanlar yöntemiyle hücre dizaynlarında yapılan iyileştirmeler, kullanılan elektrot malzemelerinin yeniden tasarımı ve geliştirilmesi gibi konular önem kazanmaktadır. Yüksek kaliteye ve üstün özelliklere sahip karmaşık şekilli parçaların, toz Metalürjisi yöntemleriyle istenilen toleranslarda ve minimum kayıpla ekonomik olarak imalinde önemli rol oynayan, nano boyutta toz ve toz karışımlarının hidro- ve/veya elektro-Metalürjik yöntemlerle üretiminin yanı sıra, soy metaller Metalürjisi içinde yer alan ve insan sağlığına zarar vermeyen altın ve altın alaşımlarının geliştirilmesi ve üretimleri de günümüz Metalürji bilimi gündeminin ilk sıralarında karşımıza çıkmaktadır.
İnsanlık tarihini taş devrinden tunç devrine, oradan da demir devrine ulaştıran Metalürji "sanat"ı, bugün temel bilimlere dayalı ve çağdaş medeniyetin kuruluş ve gelişmesine büyük katkıları olan Metalürji ve Malzeme Mühendisliği mesleği adı altında bilimsel ve teknolojik bakımdan geniş bir alanı kapsar hale gelmiştir.
Tarihi açıdan metal, önceleri doğal halinde kullanılmış ve bu da nabit metallerin şekillendirilmesiyle mümkün olmuştur. İlk kullanılan nabit metaller, bakır ve altındır. Metalürjinin tarihi ile Anadolu medeniyetlerinin tarihsel gelişimi neredeyse özdeştir. Arkeolojik bulgular, bakır üretiminin ilk kez Anadolu ve İran topraklarında başladığını göstermektedir. Bakırı işlemek suretiyle, mızraklar ve çeşitli silahlar yapan insanoğlu daha sonraki yıllarda bakır ve kalayı karıştırarak bakırdan daha sert bir alaşım elde etmiştir. Anadolu'da kalay bulunmadığı için Hititler, bakır ile arseniği alaşımlandırmak suretiyle yeni bir alaşım bulmuşlar ve bu gelişmeler de tunç çağının başlangıcına yol açmıştır. Aynı şekilde ilk demir üretimi de M.Ö. 1500 yıllarında yine Anadolu'da gerçekleşmiştir.
Kazanılan Ünvan ve Yapılan İşler
Bu programı bitirenler "Metalürji ve Malzeme Mühendisi" unvanını alırlar. Metalürji ve Malzeme Mühendisleri, herhangi bir malzemenin üretimi için gerekli planları yapar ve uygulanmasını denetlerler. Ayrıca, mühendislik tasarım gurubunun üyesi olarak, malzeme seçme, önerme ve kullanımının denetimi gibi görevlerinin yanısıra özel amaçlara yönelik malzemeler tasarlarlar.
Metalürji ve malzeme mühendisleri, aşağıda belirtilen sanayi dallarında faaliyet gösteren kamu veya özel sektör kuruluşlarında çalışabilecekleri gibi kendi işlerini kurma imkânına da sahiptirler.
- Demir-Çelik sanayi
- Demir-Dışı metal üretim sanayi
- Cam, seramik ve refrakter sanayi
- Döküm sanayi
- Savunma sanayi
- Makine imalat sanayi
- Otomotiv ve otomotiv yan sanayi
- Uçak ve gemi imalat sanayi
- Plastik teknolojisi
- Kaynak malzemeleri üretimi sanayi
- Metal şekillendirme ve işleme sanayi
- Yüzey işlemleri ve kaplama sanayi
- Elektrik-Elektronik malzeme üretimi
- Manyetik malzeme üretimi
- Biomedikal malzeme üretimi
- Kalite kontrol ve gözetim şirketleri
|